Sarman
Merhaba, benim bir sürü adım var. Kimi Sarman diyor kimi Sarı diyor kimi Güneş diyor. Pişt diye seslenen de çok. Birkaç saat önce bir araba üzerimden geçti, şimdi bir veteriner kliniğindeyim; benimle ilgilenen abinin dediğine göre çok geç getirmişler beni buraya. Yapabileceği bir şey yokmuş. Oysa kaza sonrası şoför arabasından inip bakmıştı durumuma, beni arabasına alacak sanmıştım. Biraz bana biraz da sağa sola bakınıp arabasına atlayıp gitti. Peşinden birkaç insan toplandı başıma. Birileri telefonla bir yerleri aradı, cevap alamadı. Bir başkası kutu bulma derdine düştü… Yarım saatten fazla süre böyle başımdaki insanların telaşıyla geçti. Sonra bir araba geldi, ben yine korktum ama hareket edemiyordum, kaçamadım. Arabanın üzerinde de kedi ve köpek fotoğrafları vardı. Elleri eldivenli bir abi geldi, beni bir kutuya koyup toplaşan insanlarla konuştu biraz. Yarım saat kadar yol gittikten sonra beni buraya getirdi.
Buradaki abi sık sık üzüntülü bir şekilde, iç kanamadan dolayı artık bir şey yapamayacağını söyleyip şoförlere söylenip duruyordu. Ben bazen ona sesleniyordum, biliyorum beni sevmişti. Hatta buraya geldiğimde benimle uzun uzun konuşup okşamıştı. Canım yansa da mutlu olmuştum.
Kısa bir süre sonra bembeyaz bulutların arasında süzülüyordum. Biraz ileride “Trafik Kazaları Şubesi” diye bir levha ve çevresinde de benim gibi bir sürü kedi ve köpek vardı. Onların da çeşitli yerlerinde yara bere vardı. Hepsi bir sisin içinde gibiydi. Kendi aralarında konuşup duruyorlardı. Kimi bir plaka söyleyip “plakasını aldım” deyip duruyordu tekrar tekrar, kimi ise “ben çarpan aracı göremedim bile” diyordu. Kedilerin çoğunlukta olduğunu gördüm. Biraz ileride bir banko, bankonun arkasında da birkaç görevli kedi köpek vardı. Görevliler sinirli ve söylene söylene çalışıyordu; “Ne zamana kadar trafik terörüne kurban vereceğiz?” diye söylendi bir tanesi. Yanındaki umutsuzca “Biteceğini sanmıyorum” diye yanıtladı onu.
“Kaza herkesin başına geliyor ama ölümlerin çoğu çarpıp kaçanlar yüzünden!”
“Aksini kimse iddia edemez ama bu nasıl çözülecek?”
“İnsanlarda ve araçlarda nasıl çözülüyorsa öyle!”
“Nasıl yani?”
“Önce koruma önlemleri, sonra bilinçli olmayla.”
“Bizi umursayacaklarını sanmıyorum.”
“Yapmalılar! Kendi can ve mallarını nasıl koruma altına alıyorlarsa bizimkileri de aynı şekilde koruma altına almak zorundalar.”
“Nasıl olacak o iş?”
“Arabalarına yaptıkları poliçelerde net ve açık bir şekilde, kaza sonrası tedavi masraflarımızın karşılanacağını yazacaklar.”
“Yok mu öyle bir madde?”
“Kimi ‘var’ diyor kimi ‘yok’ diyor. Madde ucu açık olduğu gibi sürücülerin işin içinden sıyrılmalarını da sağlıyor. Maddeye göre, kaza sonrası sokak hayvanlarını bir kliniğe ya da merkeze götürmeleri gerekiyor fakat madde bu kadar. Tedavi masrafını içeren bir ibare yok. Bu da biz sokak hayvanlarını mağdur ediyor. İşin bir diğer tarafı ise Tahkim Komisyonu; orada da kimi zaman tedavi masrafları sigorta şirketince karşılanıyor kimi zaman ise karşılanmıyor. Senin anlayacağın, net ve bağlayıcı bir durum yok ortada. Önce her poliçeye bu maddeyi net, açık bir şekilde yazarak başlamalılar işe. Sonra bunu insanların haberdar olabileceği tüm yayın organlarından duyurmalı, kısa mesajlarla bildirmeliler. Böyle böyle kafalarına sokmalı, gereken farkındalığı oluşturmalı!”
“O zaman önce buradan sigorta şirketlerine sesimizi duyuralım.”
“Kesinlikle.!”
“Hey! Her sene ‘şu kadar kar elde ettik, bu kadar üretim yaptık’ masallarınız sizin olsun, canlarımız bizim. Bizim canımızı da teminat altına alın.!”
“Umarım duyarlar sesimizi.”
“Birileri duymalı…!”
O kadar haklıydı ki görevliler. Biz her gün ölmeye devam ederken insanlar için bir sayıdan bile ibaret olamıyoruz. Oysa küçücük birkaç harf ve satırla birçok sorunumuzu çözebilecek güçleri var. Bunu sağlayıp iyi bir şekilde halkı bilinçlendirebilirler. Ama neden kimse bu konuda bir şey yapmıyor? NEDEN???