Biz, Düş Art olarak üreten edebiyatçıları ve sanatçıları bir çatı altında toplayıp eserlerimizi dayanışma ruhuyla kitlelere ulaştırmak, aynı zamanda toplum yararına içerikler üretmek isteği ile bir araya geldik.
Öncelikle, bilinenler dışında Aslı İnandık kimdir? Mesela, lisede müzik okuma fikri veya kararı nasıl gelişti? Yani bu yola girmeye nasıl karar verdiniz? Sonrasında İstanbul kararını nasıl verdiniz? Burada mesleki olarak ne gibi zorluklar yaşadınız?
Lisede müzik okuma fikri, hep örnek aldığım ablam sayesinde gelişti. Onun izinden gittim, beni sınavlara o hazırladı. Müziğe hep ilgim ve yeteneğim vardı, bir de açıkçası tiyatro öncesi bir basamak olacağını da düşünmüştüm, üniversitede oyunculuk okumayı istiyordum çünkü. Oyunculuk sınavlarına girmeden önce kulak eğitimi de almış olacaktım, bir de üstüne enstrüman çalıyor olmak artısı olacaktı. Açıkçası motivasyonum buydu. Sonra üniversitede de müzikten devam ettim, müziği bitirir bitirmez de ikinci kez üniversite sınavına girip Ankara Üniversitesi Oyunculuk bölümünü kazandım. Burada okurken kendi kendime komedi videoları çekmeye başlamıştım, fark edilmeye başladıktan ve sevdiğim yazarlar, yönetmenlerden beraber çalışma teklifi alınca hayat beni İstanbul’a, önceleri haftada 1-2 gelip gidecek şekilde, sonra da temelli getirdi. İstanbul’a her yeni gelen oyuncu adayı gibi elbette zorlandığım çok fazla şey oldu, bunların başında maddi kaygılar geliyordu tabii ama ben biraz kendi imkanlarımı kendim oluşturdum gibi oldu aslında, video çekmeyi, üretmeyi hiç bırakmadım. Bu sayede çok değerli insanlarla tanıştım ve çalıştım.
Yaptığınız iş gereği birçok kıymetli oyuncuyla çalıştınız. Size ilham olan biri var mıdır? Tanışmadığınız biri de ilham olmuş olabilir. Yoksa bile izlerken büyülendiğiniz bir oyunculuk oldu mu? Olduysa karakter ve oyuncu ismi verebilir misiniz?
Spesifik bir kişi söyleyemem ama elbette ilham aldığım çok fazla kişi oldu. Mesela Perran Kutman, Demet Akbağ, Ferhan Şensoy. O kadar çok ki… Ama babam beni çocukken Hisseli Harikalar Kumpanyasını izlemeye götürmüştü, orada “ben de bir gün sahneye çıkacağım” dediğimi ve gözümü bile kırpmadan izlediğimi hatırlıyorum.
Bizim platformumuzun amaçlarından biri topluma faydalı işler de üretmek, paylaşmak. Bu paralelde, bizim aracılığımızla; okurlarımıza, takipçilerimize ve elbette sizlerin hayran ve takipçilerine en beğendiğiniz oyun ve kitabın hangileri olduğunu tavsiye olması adına söyleyebilir misiniz?
Ben hayatta “en”lerimi seçmekte hep zorlanmışımdır. Sevdiğim her film, her oyun ya da her kitap, her şarkı başka bir yerine dokunmuştur kalbimin. Kimi filmi sadece bir sahnesi için bile defalarca izlediğimi bilirim. Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken’i okuduktan sonra üstüne günlerce düşündüğüm, tekrar tekrar okuduğum bir kitap, hayatıma dokunduğu dönem itibari ile de benim için epey özeldir. Belki kitap olarak son zamanlarda okuduklarımdan bir örnek verebilirim; Latife Tekin’in Zamansız kitabı. Oyun olarak da yıllar önce Ankara turnelerinde izlediğim “Profesyonel” oyunuyla başlarım listeye, bir de Berkun Oya’nın Dünyada Karşılaşmış Gibi oyunu tabii…
Şu sıralar Hamiyet müzikalinde oynuyorsunuz. Hamiyet, özel bir karakter. Role çalışırken zorlandınız mı veya Hamiyet karakterini nasıl ortaya çıkardınız. Oyunu izleyen biri olarak soruyorum, zor bir rol ve seyirciyi oldukça etkileyen bir hikâye. Oyundaki performansınız olağanüstüydü. Gerçek bir yaşam öyküsü elbette ama siz bu karakteri bu kadar başarılı yansıtmayı nasıl başardınız?
Hamiyet karakteri benim de hayatıma dokunmuş bir karakter. Ama hepimizin hayatında vardır bir Hamiyet öyle değil mi? Sokakta yürürken göz göze gelmekten imtina edilen, korkulup kaçılan, çemberin dışına itilmiş bir Hamiyet… Açıkçası role hazırlanırken daha çok kendi hayatımdaki Hamiyet’ten ilham aldım. Ama çok zorlayıcı oldu elbette, bizim oyunumuz bir melodram. Ama gerçekte yaşamış olan Hamiyet’in hayat hikayesi çok daha acıklı bana kalırsa. Onunla empati kurmak, yaşadıklarını içselleştirmek ve karikatürize etmeden karakteri inşa etmeye çalışmak kolay olmadı ama karşımda yıllarca tiyatro yapmış çok kıymetli oyuncu partnerlerim, yirmi yıldır kendi özgün müziğini yapmış ve yapmaya da devam eden değerli Peyk üyeleri, yanımda tiyatro duayeni Işıl Kasapoğlu hocam ve yapımcımız sevgili Müge Orkun vardı. Açıkçası onların desteğiyle, tartışarak, konuşarak inşa ettik Hamiyet’i.
Son olarak, oyuncu olmak isteyen gençlere neler önermek istersiniz.
Oyunculuğun olmazsa olmazı nedir?
Oyuncu olmak isteyen herkese, -belki çok klasik olacak ama- vazgeçmeyin demek isterdim en başta. Çünkü ben çok kez vazgeçecek noktaya geldim. Çok. Eğer birinde vazgeçseydim bugün Hamiyet ile buluşamazdım. Fakat öte yandan, dışarıdan bakıp vazgeçmeyin demek de kolay gibi, Türkiye şartları ortada. Bir kez fırsat eşitliği yok. Herkesin her oyuna ya da audition’a ulaşımı kolay değil, özellikle İstanbul dışında yaşayan oyuncu adaylarının. Sonra, hepimizin, özellikle de gençlerin kafasında gelecek kaygısı varken elbette buraya hayalleri için gelmeleri kolay da olmayabilir. Ama ben buraya sırt çantamda, cebimde beni bir ay zar zor geçindirecek kadar parayla geldiğimde duyduğum korkunun beni nasıl cesaretlendirdiğini ve hedefime ulaşmada beni nasıl hırslandırdığını hatırlıyorum. Ben çıkışımı üreterek buldum, sosyal medya bir araç oldu. Üretmeyi en kötü şartta bile bırakmadım. Herkesin yolu ve yolculuğu farklı elbette ama üretmek şu dönemde en kıymetli şey. Bana göre iki nokta var bu durumda; biri vazgeçmemek diğeri üretmek.
Bizi kabul edip sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için size çok teşekkür ediyoruz.
Sahneniz, alkışınız çok olsun…