Öyle Olmasa Böyle Olmaz, Böyle Olmasa Da Öyle Olmaz
Çernobil faciasının ertesi yılı, doğduğum yer Batı Karadeniz’de bir sahil kasabası. Yazları yazlıkçıların geldiği, oturduğumuz evin hemen karşısından denizin seyredildiği sakin yeşil bir dünya… Henüz şehir gürültüsüne uzak olduğum yıllar. Her yaz akrabaların deniz tatili için evimizde misafir olduğu, benim de şehirden gelen şekilli şortlar, ayakkabılar, yiyeceklerle tanıştığım günler. Kasabada bazı yazlar festival olur, o yılların ünlüleri sahne alırdı. Şarkılar dinlerdim çokça. İlk dinlediğim şarkılar, babamın eş dosttan edindiği kasetlerden başka kasetlere kopyaladığı şarkılardı. Aşina olduğum çoğu şarkı şimdilerde bile dillerde.
Yine böyle bir yaz ayıydı, şehirden akrabalar gelmişti. Detayları çok iyi hatırlıyorum, denizden eve dönüyorduk ve arabanın teybine bir kaset yerleştirildi, tangur tungur bir girişten sonra gitar ve zurna sesi gelmeye başladı. Şarkı nakarata geldiğinde enteresan sözleriyle ne demek istiyor bu adam diye düşünmüştüm. O şarkı, bizim çağın müzikteki babası Erkin Koray’ın Estarabim’inden başkası değildi. İşte Erkin Babayı bu şarkıyla duymuş ve tanımış oldum.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Erkin Babayı dilim, kalemim yettiğince anlatayım ve biraz daha yakından tanıyalım isterim. Kendi değimiyle yaşımız kaç olursa olsun biz çocuklara bıraktıklarını tekrar okuyalım. Mezarlık Gülleri isimli (dokümanterle karışık hikâye kitabı-açılış sayfasında belirtilmiş) 2006 yılında çıkan kitabında bizim çocuklar sloganını şöyle açıklamış; "Bizim Çocuklar" sloganı, bilmiyorum ama bende ölünceye kadar gidecek. Seksen yaşına da gelseler, onlar benim için "Bizim Çocuklar" işte ...”
Şair ve Devlet Demir Yollarında müfettiş Enver Koray ile İstanbul Belediye Konservatuarı’nda piyano öğretmeni Vecihe Koray’ın oğlu olarak Mustafa Erkin Koray nüfus adıyla 1941 yılının haziran ayında Kadıköy’de dünyaya geldi. Hayatının daha ilk yıllarında annesinden piyano çalmayı öğrendi. Evde hâkim olan klasik batı müziği onun için ilerleyen yıllarda kardeşiyle birlikte radyoda dinledikleri rockn roll müziğine evirilecekti. Zaman ilerledikçe on beş, on altı yaşlarında Koray’ın rock müziğe ve gitara olan ilgisi giderek artmaya başlamış ve klasik batı müziğinden uzaklaşırken almış eline gitarı. Hatta 2003 tarihli bir röportajında babasının ilk gitarını kırdığını daha sonra kendisine yeni bir gitar aldığını söylemiş. Etkilendikleri arasında; Jimi Hendrix, Jethro Tull, Black Sabbath, Pink Floyd, Led Zeppelin gibi isimler yer almaktaydı. Sahnede Elvis Presley gibi bir potansiyel yakalamak istediğini söylemiştir.
Alman lisesinde okurken kurduğu Erkin Koray ve Ritimcileri isimli grubuyla birlikte Galatasaray Lisesi’nde ilk konserini verdi. Bu konser, hayatında büyük bir dönüm noktasıydı. Konseri izleyenler arasında henüz orta ikinci sınıfta okuyan Barış Manço da yer almaktaydı. Bu konseri takiben birçok mekânda ve okulda konserler verdi. Çok geçmeden gazeteler ondan bahsetmeye başlamıştı bile.
Bir gün kardeşi Korkut Koray ile Erenköy’deki evlerine yürürken bir evden yükselen elektro gitar sesini duyarlar. Erkin Koray merakını yenemez ve sesin geldiği eve yönelir. Kapıyı çalar ve eve davet edilir. Bakar ki bir Amerikalı asker elinde o meşhur ( tabii o zaman bu kadar meşhur olacağını bilmiyordur ) beyaz Gibson Les Paul Custom gitarı çalıyor. Her ne kadar gitarı kendisine satmasını istese de Amerikalı oralı olmaz. Kardeşi Korkut’a bu gitarı ne yapıp ne edip alması gerektiğini söyler. Sonunda adamı ikna eder ve gitarı satın alırlar.
1962 yılında programlar yaptığı sıralarda aldığı bir teklif ile bir yüzünde Bir Eylül Akşamı diğer yüzünde It's So Long adlı İngilizce parça bulunan ilk 45'liğini yaptı.
Bir gün yurt dışına çıkış işlemleri için askerlik şubesine gittiğinde, askerliğini yapmadığı gerekçesiyle yurtdışına çıkamaz. Planlarını bir süre daha erteler. Askerliğini bitirir bitirmez yurt dışına seyahat planını gerçekleştirmek amacıyla para biriktirmek için İzmir’de dahil olduğu grupla birlikte pavyonlarda her telden şarkılar çalar. Yeteri kadar para biriktirince 1965 sonbaharında Almanya’ya gider. Tabi o dönemlerde bugün yaşadığımız vize problemleri yok.
Aradan geçen iki ay sonunda, Beatles grubunun da meşhur olduğu Star Club’a gitmeye başlar. Neredeyse her gece orada bir şekilde şansın kendisine güleceği umuduyla bekler durur. Çünkü o zamanlar kulübe en iyi İngiliz grupları gelmektedir. Bir gün ne yapıp edip hayranları gibi davranarak onlarla tanışır ve müzik dünyasını konuşurlar. Sonunda provalarında gitar çalarak eşlik bile eder gruba.
Yine böyle bir akşam kulüpleri dolaşırken, solistinin gelmediğini anladığı bir gruba solistlik teklif eder ve bu teklifi kabul edilir. The Hiccups (Hıçkırıklar) ile beraber gitar/vokal olarak iki ay boyunca sahne alır. Ama aklında hep Türkiye vardır, dönmek ister toprağına. Grubun bas gitaristine açar konuyu ve Bernhard Weber ile döner İstanbul’a.
Türkiye'de bir sene birlikte sahne alırlar. Dört şarkılık İngilizce bir de plak yaparlar (Balla Balla - You've Got to Hide Your Love Away - lt's Ali Over Now - What'cha Gonna Do About it).
Sonrasında Erkin Koray Dörtlüsü grubunu kurdu. 1967 yılında çıkan Kızları da Alın Askere, Aşk Oyunu adlı parçaları ile önemli başarı kazandı. Özellikle Kızları da Alın Askere parçası Erkin Koray'ın geniş kitleler tarafından tanınmasında önemli bir yer tutar.
Bu arada uzun saçları yüzünden başı sürekli belaya girer. Neredeyse her köşe başında Erkin’e bulaşıp karakolluk ya da hastanelik olmasına sebep olurlar. 16 Haziran 1967 tarihli bir gazete haberi şu şekildedir, “Ye-ye şarkıcısı Erkin Koray’ı geçenlerde bir hanım arkadaşı ile gece kulübünde otururken arka plandan görenler, ‘İki hanım baş başa oturmuş, tatlı tatlı sohbet ediyor’ düşüncesine kapılmışlardır. Atalarımızın bir sözü vardır; ‘Saç büyütüp annene benzeyeceğine, bıyık büyüt de babana benze.’ Anlaşılan Ye-Ye’ciler bu sözü çürütmek istiyor.” Artık siz düşünün uzun saçın öncüsü Erkin Koray neler çekmiş neler. Bu arada o yıllarda rock müzik türüne Türkiye’de Ye-Ye müziği deniyormuş.
1968 yılında, Hürriyet gazetesi tarafından düzenlenen "Altın Mikrofon" yarışmasında grubu Erkin Koray Dörtlüsü, Meçhul ve Çiçek Dağı şarkılarıyla dördüncü olmuştur. Bunu, 60'lı yılların sonlarına dek ardı ardına gelen Anma Arkadaş, Hop Hop Gelsin, Sana Bir Şeyler Olmuş, Seni Her Gördüğümde gibi hepsi büyük beğeni toplayan eserler takip etmiştir.
Nihansın Dideden isimli şarkıyla birlikte Türkiye’de ilk Underground müzik akımının öncüsü oldu. 70'li yıllarda kendine özgü müzik çizgisini belirleyerek geniş bir dinleyici kitlesine sahip oldu. 1970-74 yılları arasında İlahi Morluk, Aşka İnanmıyorum, Mesafeler, Züleyha, Silinmeyen Hatıralar, Şaşkın, Fesuphanallah gibi klasikleşmiş birçok esere imza attı.
1971'de yakın dostu Arda Uskan ile Cannes Film Festivali'ne gitti. Burada festivale kısa bir film ile katılan John Lennon ile konuşup bir görüşme ayarladı. Bir gün sonra Koray ve Uskan, Lennon ve Yoko ile görüştü. Bu görüşmede Lennon'a yeni şarkısı Mesafeler’i dinletmiştir. Şarkıyı dinleyen Lennon, kendisine Avrupa'da kalmasını teklif etse de Koray bu teklifi kabul etmemiştir.
Yetmişli yılların ortalarında arabesk müzik türünü kendi müziğiyle buluşturur ve Orhan Gencebay’la da yakın arkadaş olur. Elektro Bağlamasını üstat Şemsi Yastıman’a yaptırmıştır. Elektronik donanımını ve şablonu hazırlayıp götürmüş, o da başarılı bir şekilde uygulamış. Hatta kitabında örnek olsun diye sahnede birkaç defa kullandığını söylemiş ama ısrar etmediğini belirtmiştir. Ek olarak “Ben bir ‘gitarcı’ olduğum için, o işi bağlamacılara bıraktım. Bağlamacıların bu işe katkısı ise gitarcılardan görüp ayaklarının altına koydukları ‘vicoinnk, cioiinnk’ diye ses çıkaran Phaser pedalı almaları oldu ve o ses çok hoşlarına gitmiş olacak ki, o gün bu gündür hala o pedalı kullanırlar.” diye konuyu tatlı bir şekilde ifade etmiştir.
1975 Yılında bazı eşyalarını satarak, yine yurt dışına gitmiştir. Bir Avrupa’da bir Türkiye’de derken 1977 yılında Erkin Koray Tutkusu isimli uzun çalar (LP) albümünü çıkarmıştır. Bu albüm dönemin şartlarına göre çok iyi bir satış grafiği elde etmiştir ancak ülkedeki ekonomik sıkıntılar, siyasi ortamın gerginliği onu çok bunaltmış olacak ki tekrar yurt dışına gider. Beş yıl kadar hiçbir albüm yayımlamaz, ülke ülke dolaşır ve birçok farklı felsefeyi inceler. Bu sıralarda Türkiye 1980 darbesini yaşamış, ülke tamamen farklı bir havaya bürünmüştür. Arabeskin iyiden iyiye hâkim olduğu 1981 yılı sonlarında “Başarı önemlidir; ama rakı ve balık da" diyerek Türkiye’ye geri döner. 1982 Temmuz ayında çıkardığı Benden Sana albümü sonrası tekrar gurbete, Kanada’ya gider. 1983 yılına kadar kaldığı Kanada’dan dönüşünde ağır bir beyin kanaması geçirir, aylarca hastanede kalır. Bu dönüşünün ardından, ailevi sorunlar nedeniyle verimli geçmeyen 1985-1990 yılları arasında "Çöpçüler" adlı şarkısıyla büyük bir çıkış yaptı. "Çöpçüler" parçasının yer aldığı Ceylan albümü 1985'te yayımlandı. Bu albümde davul dışında tüm enstrümanları kendisi çaldı. O dönemde piyanist-şarkıcı olarak bir restoranda tek başına sahne yapmaya başladı.
1986'da yayımlanan Gaddar albümü, bu dönemin diğer önemli albümlerinden biridir. Maddi sıkıntılar nedeniyle tek bir programlama üzerinden kaydedilen Çukulatam Benim (1987) gibi düşük bütçeli yapımlara yöneldi. Bu albümde Şaşkın ve Sana Bir Şeyler Olmuş şarkılarının taverna müziği tarzındaki yorumları yer aldı.1989'da Hay Yam Yam albümü çıktı ve Hayat Katarı şarkısı, Kemal Sunal'ın oynadığı Abuk Subuk Bir Film adlı filmde kullanıldı.
1990-1993 yılları arasında Erkin Koray Öyle Bir Geçer, Arapsaçı, Fesupanallah, Şaşkın, Sevince, Yalnızlar Rıhtımı gibi hit şarkılarından oluşan bir toplama albüm serisi ve bir Best Of albümü çıkardı. 1990'da yayımladığı Tamam Artık albümünden sonra plak şirketleriyle küskünlük yaşadı. 1991'de Tek Başına Konser adlı konser kayıtları albümünü çıkardıktan sonra albüm çalışmalarına ara verdi. Bu sessizlik, 1996'da yayımlanan Gün Ola Harman Ola albümüyle sona erdi.1999'da ise yeni ve eski şarkıların yeni düzenlemelerinin yer aldığı Devlerin Nefesi albümünü yayımladı.
1990'ların sonlarına doğru Türkiye'deki müzik sahnesinde yaşanan değişiklikler ve kişisel tercihler nedeniyle Kanada'ya yerleşme kararı aldı. Bu karar hem müzik kariyerinde hem de kişisel hayatında yeni bir sayfa açmasını sağladı. Kanada'ya yerleştikten sonra müziğe olan ilgisini ve tutkusunu devam ettirdi ancak çok aktif bir müzik kariyeri sürdürmedi. Kanada'da daha sakin bir hayat yaşamayı tercih etti. Bu süreçte, Türkiye'deki hayranlarıyla bağını koparmadı. 2000'li yıllarda Türkiye'ye dönüş yaparak konserler verdi ve müzikal projelerine devam etti. 2004 Yılında Yönetmen Fatih Akın’ın çektiği İstanbul Hatırası – Köprüyü Geçmek isimli belgesel filminde de rol almıştır.
Erkin Koray telif hakları en çok ihlal edilmiş sanatçılardan biri olmuştur, bu nedenle neredeyse hiçbir zaman arzu ettiği yapımları hayata geçirememiştir. Vefatından kısa süre önce sosyal medya üzerinden biz hayranlarına mesajlar göndermiş, iyi olduğunu ve müzikal çalışmalara devam ettiğini iletmiştir.
Çok kıskandığım bir başlıkla 1997’de Roll dergisine verdiği bir röportajda “Sadece kayıt aşamasında değildi o ruh, o heyecan. O devirlerin bir elektriği vardı. O devirlerde herhalde uzayda bir elektrik hasıl oldu, bütün dünyayı kapladı, biz de büyük bir şans eseri o elektriğe denk geldik. Şimdi gitti o elektrik…” demiş ve eklemişti: “Elektrik işte. Manyetik bir alan. Hangi yıldızların bir araya gelmesinden oluştu, bilmiyorum. Ama o manyetik alan gitti. Bizim üzerimizden bile gitti.” demiş müziğin o tarihlerde bile değiştiğine vurgu yapmıştır.
Kızı Damla’yı okula göndermeme kararını, eğitim sistemine duyduğu eleştiriler ve alternatif eğitim yaklaşımlarına olan inancı doğrultusunda aldı. Koray, geleneksel eğitim sisteminin yaratıcı düşünmeyi engellediğini ve çocukların özgür gelişimini kısıtladığını düşünüyordu. Bu nedenle, kızının daha özgür ve yaratıcı bir ortamda büyümesini istedi. Kararıyla ilgili olarak verdiği röportajlarda, eğitim sisteminin çocukların doğal yeteneklerini ve yaratıcılıklarını bastırdığını sık sık dile getirdi. Ona göre, çocukların kendi yeteneklerini keşfetmeleri ve geliştirmeleri için daha özgür bir ortamda büyümeleri gerekmekteydi.
Bir röportajında “Bu ülkeye bir şeyler bırakmak isteyen biriyim, bu ülkeden bir şeyler almak değil” diyerek, topluma karşı sorumluluk taşıdığını ve topluma katkıda bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Yakın geçmişte katıldığı bir televizyon programında da "Bu kadar fazla haini olan bir ülke yoktur herhalde! Hainimizin adı Mehmet falan" diyerek toplumsal güvensizlik, ihanet ve bireyler arası güven eksikliğine dair bir eleştiride bulunmuş ve düşmanlığın manasızlığını ifade etmiştir.
Koray, Kanada'nın Toronto şehrinde yaşadığı dönemde hayata veda etti. Uzun süredir çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. Sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine hastanede tedavi görürken, 7 Ağustos günü hayata gözlerini yumdu. Sanatçının cenazesi, Toronto'da düzenlenen bir törenle defnedildi.
Ruhu şad olsun. Yattığı yer incitmesin.
Çok sevdiğim Erkin Baba şarkısını Spotify QR kodu okutarak dinleyebilirsiniz.
Yasin Dedebekiroğlu
Erkin Koray
Kaynak;
Roll Dergi (Sayı 8, Haziran 1997 )
Bir Yudum İnsan – Nebil Özgentürk
Mezarlık Gülleri (Kitap) – Erkin Koray
Saykodelik yıllar: Türkiye rock tarihi - Güven Erkin Erkal
https://www.haberler.com/erkin-koray/biyografisi/
https://www.gazeteduvar.com.tr/sensiz-dunya-asla-ayni-olmazdi-erkin-koraya-veda-haber-1632567
https://www.kralmuzik.com.tr/biyografisi/erkin-koray
https://www.last.fm/tr/music/Erkin+Koray/+wiki
https://www.ntv.com.tr/turkiye/erkin-koray-70-yasinda,pIdjCsk_W02WJr0t8E7iQA
https://www.biyografya.com/biyografi/6222
https://www.themagger.com/erkin-koray-kimdir-yasami/
https://www.birgun.net/makale/ceylan-in-ayakta-kalma-mucadelesi-397730
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ates-yalazan-arsiv-balikcisi/babasi-ilk-gitarini-kirdi-42311898
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ates-yalazan-arsiv-balikcisi/babasi-ilk-gitarini-kirdi-42311898