Öykü - Okul Tıraşı - Ersin Doğan

Öykü - Okul Tıraşı - Ersin Doğan

Bas, kırılsın. Bas, yine kırılsın. Bas, tekrar kırılsın…

Uçlu kalemle verdiğim mücadelem yeni değil benim. Ne zaman arka sıralara itilecek olsam, hep bir kez daha bastım o kalemin tepesine. Kimse anlamadı, ben de anlatmadım.

“1461 Selim, evladım bir kere de şaşırt beni yahu!”

Şaşırtmak? Necla Hoca, istediği şeyin ne kadar zor olduğunun hiç farkında değildi. O sitem ettikçe ben kaleme bastım, ben bastıkça ucu kırıldı.

Şaşırtmak ne heybetli bir eylem, değil mi? İnsanın kendi kendine şaşırması bile zorken bir başkasının üstünde hayret edeceği bir etki bırakmak… Off! Selim için bu yük çok ağır Necla Hoca’m! Birazcık anlasan beni. Seviyorum belki… Sen o ‘renkli gözlüyü’ sıranın en önüne atıp aramıza dağlar koyarken beni düşündün mü hiç? Aşıkları düşünmek lazım hocam, bence öğretmenliğin ilk kuralı bu olmalı. Bir öğretmen, sınıfta kim kime aşık olabilir, bunu anlayıp ona göre oturma planı yapmalı; sevdalılar bir tarafa, diğerleri nereye isterse…

Belki sen beni bir kere böyle şaşırtsan, aya çıkacak başarıyı gösteremesem de ara sıra senin aşkıma olan saygının hatrına tahtaya çıkardım. Renkli gözlü seni dinliyor diye belki, ben de sana saygı duruşuna başlardım ama en arkadan ne ben onu gördüm ne de o beni.

Sık sık nefesimi tutardım ben. Okul sırasında müdürle göz göze gelirken, sınıftan içeri girince renkli gözlüyü görürken, evden içeri girdiğimde babam bana dik dik bakarken. Birini şaşırtacak olsam renkli gözlüyü seçerdim Necla Hoca’m, ne olur gönül koyma. İstemeden şaşırttıklarım çok oldu ama bile isteye bu hayatın çarkına çomak sokamadım.

Öğretmen Kırtasiye’nin sahibi Ali ağabey’i çok şaşırttım mesela.

“Ulan Selim ne yapıyorsun bu kadar kalem ucunu, yiyor musun? Bari faydalı işlere kullan, ailen de huzura ersin.”

“Öğretmenler çok ödev veriyor Ali ağabey, yap yap bitmiyor ne yapalım!”

“İyi bakalım iyi, siz ödev yapacaksınız ki biz para kazanalım değil mi?”

Madem yap yap bitmiyor, ben de hiçbirini yapmadım. Ben huzurlu değilken bir gün ailemin ereceği huzura çaba harcamak ağır geldi ruhuma. Ben, o ödevleri yapmadıkça daha çok kaydım arka sıralara daha çok açıldı aramız, gördükçe mutlu olduklarımla…

‘Eğitimde fırsat eşitliği…’  Çok gülerdim duvarlarda bu yazıyı okudukça… ‘Eğitimde’ dediği mutlaka bizim sınıftı, ‘fırsat’ dediğiyse renkli gözlü; ama ‘eşitlik’ kısmında ben hep handikaplı taraftım. Zenginle fakiri aynı okula alınca jöleli saçların, parfüm kokulu bedenlerine cevap olamadım okul tıraşım ve sabun kokumla… Ne yapalım, Berber Nevzat’ın öğrenciye dair bildiği tek tıraş buydu, babamın emri de hep:

“Okul tıraşı Nevzat biliyorsun!” olunca saçların sıfıra vurulması kaçınılmaz sonum olurdu.

Eğer genel bir okul tıraşı varsa neden zengin çocuğunun okul tıraşı hiç böyle olmuyordu, diye çok sorguladım kendimi, haberleri mi yoktu acaba?

Bir gün, cesaretimi toplayıp jöleli saçlarının altına saklanan Emir’e sordum:

“Emir… Arkadaşım, üzgünüm ama okul tıraşı bu değil, bir dahakine berberine söyle de benimki gibi yapsın saçlarını; bilmiyorsa bizim Nevzat ağabeye bir uğrasın, Nevzat ağabey ona anlatır.

Sanki, ben bunu Emir’e sessiz sessiz söylememişim gibi bir kahkaha tufanıyla karşı karşıya kaldım. Hiçbiri yaralamadı ama o an, renkli gözlünün bıyık altı gülüşleri içime çok dert oldu. Hele Jöleli Emir’in:

“Öğrenci tıraşı mı, oğlum bunun adı bildiğin eşek tıraşı!” diyerek kahkahayı basması, benim için okulun hatırlanacak son anısı oldu.

Bas, kırılsın. Bas, kırılsın. Bas, tekrar kırılsın…

Yetmedi. İçimin öfkesine bu kez uçlu kalem kâfi gelmedi. İçimde biriken tüm yaraların acısını Jöleli’den çıkardım.

Bu kez gerçekten şaşırttım galiba değil mi Necla Hoca’m, kusura bakma.

Müdür Bey, çek o tehditkâr bakışlarını 1461 Selim’in üstünden; bu kadar işte bu çocuk.

Ne dersin baba, korkuyla terbiye olabilmiş miyim, bak şu an nasıl da sana benziyorum değil mi?

Nevzat ağabey, ne olur kusura bakma, en çok da sen affet beni camlarını indirdiğim için; ama bir daha yapma olur mu, fakirliğin nişanesi olan o tıraşı? Bir daha hiçbir öğrenciye etiket yapma.

Bit düşsün kafalara, gerekirse ince ince kırılsın ana kucağında ama bir daha kimseye okul tıraşı yapma!

 

 

ERSİN DOĞAN