İnsanoğlu günümüze gelene kadar birçok çağı ve dönemi yaşadı, gördü. Aynı şekilde edebiyat da öyle; farklı dönemlerde yaşatıldı, günümüzü yaşıyor, yaşamaya da devam edecek. Bahsi geçen dönemlerden biriyse modern öykü dönemidir.
Modern öykü, Avrupa’da 1800’lerin birinci yarısında ortaya çıkmış ve bu tür öyküler kaleme alınmıştır. Bizdeki görünümünü 1800’lerin sonunda kazanmıştır. Söz ettiğim öykü türüne ise bu dönem içerisinde rastlamak mümkündür. Fakat Türk edebiyatında yerini daha geç bir dönemde almıştır.
Küçürek öykü ise, öykünün bir alt türü olarak tanımlanır. Ayrıca hiç şüphesiz ki, modern öykücülükte, küçürek öykü denildiğinde zihnimizde canlanan ilk isimlerden biri Ferit Edgü’dür. Ferit Edgü’nün ifade ettiği şekilde ise küçürek öykü okuyucuyu teşvik eden ve okuması kolay bir türdür. Aksi yönde değerlendirilmese bile küçürek öyküyü farklı açılardan değerlendiren yazarlar da vardır.
Günümüze bakacak olursak, hiçbir şeye yeteri kadar zamanı olmayan zamane insanının, hızlı yaşayıp çabuk tüketenlerin dünyasındayız artık. Geniş bir kitle, uzun metinlerin çoğunu okumaktan çekiniyor, okurken sıkılıyor. Her şeyin hızlıca akıp gittiği, kaydırmalı ekranların zihnimize sızdığı şu dönemde uzun metinler okumaya kimsenin zamanı ve sabrı yok gibi. Tabii durum böyle olunca minimal ama aynı zamanda etkili, derinlikli bir tür olan küçürek öykü daha çok ön plana çıkıyor.
Küçürek öyküde anlatım yoğundur. Sembolik öğeler barındırır ve imgesel bir anlatım vardır. Bu yüzden okuyucuyu düşündürür ve şaşırtır. Bir bakıma da ayrıntıları bulup öyküyü tamamlamak okuyucuya düşer. Aslında bu da okuyana farklı bir zevk ve tat verir.
Yazdığım birkaç örneği okurken de umarım zevk alırsınız.
Gözler
Gözleri uzaktan bakınca cam mavisiydi, yakındansa ‘kara’nlıktı.
Armut Ağacı
Babamı sarı armut ağacımın yanına ektiler. Benden hızlı büyüsün diye onu her hafta suladım. Armut ağacım büyüdü. Babam büyümedi, bense susuz kaldım.
Yazı-Tura
“Yazı mı, tura mı?” dedi.
“Yazı” diye, haykırıverdim.”
“Zira yazımız, ihtimallerin en yükseğidir.” diye de ekledim.
Derin
“Sırt üstü uzanmıştım.”
“Sonra ne oldu?”
“Bedenimin hemen altından, biri seslendi.”
“Kimdi peki?”
“Derin! –di.”
Uçurtma
Bir uçurumun kenarına düşüp çakılı kaldı.
İpsiz bir uçurtmanın sonu hep aynıydı.
Kim bilir, belki de ipini kendi koparmıştı.