Öykü - Ayna - Yağmur Ayan

Öykü - Ayna - Yağmur Ayan

Yorgunsun… Kollarındaki paketlerin ağırlığından değil omuzlarının düşüklüğü. Kafandaki yükleri taşıyamıyorsun. Bileklerinde keskin izler var, koluna takıp da taşıdığın paketlerin iplerinden olmalılar. Neyse ki geçici. Aman! Kalıcı olsa ne yazar zaten, diyorsun. Kaçını hatırlıyorsun ki kalanların? Ya da kaçını kendinin açtığını?

Anahtarlığını başparmağına takmıştın. Paketleri yere indirmeden kolayca açıyorsun kapıyı, rüzgârla çarpıyor sonra, sert bir ses çıkıyor çelik kapıdan. Senin varlığını duyuruyor evin soğuk duvarlarına.

Bütün yol boyunca hiç nefes almamışsın gibi evi dolduran o eşsiz, mis gibi kokuyu çekiyorsun ciğerlerine, çektikçe daha çok, dahadan da çok… Geri vermek istemiyorsun nefesini. Gittiği yere kadar, diyorsun. Bir solukta içine çektiğin havayı dudağının ucuna çarpan ilk gözyaşı ile yavaş yavaş bırakıyorsun. Dudaklarından içeriye doğru kayan tuzlu bir tat…

Kendini berjerin kollarına bırakmışsın. Geç fark ediyorsun. Ayaklarını sürüyerek, hatta sürünerek uzandığın yerden doğrulmaya çabalıyorsun. Hâlâ daha kollarında asılı duran paketler; gelişigüzel savruluyor halısız parkenin üzerine doğru…

Oflaya puflaya, ayaklarına bağlı, görünmez beton tuğlalarla banyoya doğru adımlıyorsun. Su; her şeye iyi gelir. Düşünüyorsun. Adımların banyonun kapısına varmadan önce hemen sağ yanına denk gelen kapının kolunu çeviriyorsun. Aydınlık. Güneş kaybolmamış daha. Soyunuyorsun. Yarın için umut vardır belki diye içinden geçiriyorsun. ‘’Belki vardır.’’ diye içindeki başka bir ses eşlik ediyor sana.

Adımların sanki biraz daha hafiflemiş gibi. Banyonun soğuk fayanslarına bastığın an sen de hafiflemeye başlıyorsun. Sol yanında ayna beliriyor. Kendini görmemelisin!

Denedin ama açık olan pencereden ansızın sızan bir varlık -belki bir sinek- gözyaşlarının parıltısını taşıyan kirpiklerine yapışıyor. Uğursuz bir şey. Çıkmıyor. Mecbur kalıyorsun.

Uzun zamandır bakışlarınla göz göze gelmemiştin. Hatırlayamadığın kadar derinlere gömülü sırlar karşılıyor seni gözbebeklerinin ardından fışkıran. Her yanından sırlı bir cam parçasına bürünüyor ayna. Kendindeki sırdan biliyor ayna, neden ondan şimdiye dek sakınmıştın. Elini uzatıp dokunmak istiyorsun aksine. Çekiniyorsun kendinden, nazik başlamak istedin bu yüzden…

Parmak uçlarınla… Onlarca parçaya ayrılıyor, yüzün dağılıyor her bir tarafa. Tanıyamıyorsun kendini; eğri büğrü her şey. Üstelik çıplak tenine sıçramış ufacık cam parçaları batıyor bedenine.

Paramparçasın, üstelik senden başka kimsenin göremeyeceği kadar ama her yanına işlemiş sayısızca yaran var.

Aynadan vaktiyle çekinmenin bedelini ödedin.

 

                                                                                                                 

Yağmur AYAN