
Makale - Edebiyat ve Estetik Yargılar - Esra Koyuncu
“Güzel” kavramı ilk olarak Platon ve öğrencisi Aristoteles’le birlikte tartışılmıştır. Güzellik ve estetik kavramı 17. yy’da birlikte düşünülmüştür. Bununla ilgili ilk adımı Alman filozof Alexander Gottieb Baumgarten atmıştır ve iki kavramı birbirinden ayırarak “Estetik Felsefesi”ni farklı bir kategoriye almıştır. Tarihselden moderne oluşturulan eserlere bakıldığında güzelliğin nesnel ve fiziksel bir görünüme sahip olduğu kanısına varılmıştır. Diğer dönemlerde ise bireysel zevklerin etkisiyle güzellik konusu inceleniştir. John Locke, güzellik kavramına hem öznel hem de nesnel olarak bakılabileceğini söylerken Kant ikisini de ayrı ayrı değerlendirir.[1]
Berna Moran Edebiyat Kuramları ve Eleştiri kitabında estetik yargıyı iki boyutta incelemiştir. Bunlardan biri nesnel, diğeri ise öznel yargılardır.
- Nesnelci Görüş
Öznel bakışla estetiğe bakıldığında iki zıtlıktan biri diğerinden üstün olamaz. Zevk, her insanda ve her toplumda farklılık gösteren bir kavramdır. Örneğin, iki yakın arkadaşın yediği bir yemeği biri salçalı olduğu için sevmeyebilir, biri ise fazla yağlı olduğu için. Bu nedenle hem beğenileri hem de memnun kalınmayan konuları yargılamak hatalı bir davranış olur. Bazen kişi beğendiği şeyi neden beğendiğini bile bilemeyebilir de. Peki eserin iyi olması, okuyucunun kesinlikle eseri beğenip zevk alacağının bir göstergesi midir?
İçinde çok fazla hata barındıran bir romanı sadece yazarı için seven ve okuyan insanlar yok değildir. “Niçin?” sorusu bu anlamda cevapsız kalıyor. Ayrıca şu soruyu da sormak gerekir. Herhangi bir sebep sunularak öznel bakış açısından insan kurtulabilir mi?
Bir eser öznel değil de nesnel olarak incelemek istenirse üç başlık altında örneklerle incelenebilir
a- Bir değer yargısı (Y) var: “Okuduğum roman çok güzeldir.”
b- Bunu bir sebebi (S) var: “Çünkü romantik bir anlatımı vardır.”
c- Genel bir norm (N) var: “Romantik anlatıma sahip olan bütün romanlar güzeldir.”
Kitabın romantik bir anlatıma sahip olması, o kitabın güzel olduğunu kanıtlayan bir nitelik midir yoksa kanıtlanabilir olması için daha fazla S’ye mi ihtiyaç vardır? Eser üzerinde genel bir yargıya varabilmek için asıl önemli olan normların bulunmasıdır.
Bunun için bir yol olarak ilk düşünürlerin tartıştığı “sanatın özü” problemine tekrar dönülebilir fakat bu konuda ortak bir noktaya varılamadığı görülür. Estetik zevkin organik birlik içinde eserde meydana gelmesi de belki bir norm olarak kullanılabilir. Sonuç olarak eserde kullanılan ögelerin her birinin birbirleriyle olan sağlam ilişkisi ve ortaya çıkardıkları mükemmel düzen kişinin estetik algısında “güzel” olarak nitelenebilir. Fakat burada da tekrar kişinin öznelliği devreye girecek ve topluluklar içinde belli bir norm sağlanamayacaktır.
Yukarıda verilen çözüm yolları elbette kesin sonuçlara vardırabilen fikirler olmayacaktır. Bazı estetikçilerse fikirlerini daha sade bir şekilde üç normla açıklamışlardır.
Okuyucu bir eseri okurken onun özenli ve düzenli olması ister. Kendi içerisinde çelişkileri olan, her sayfada gereksiz yere kafa karıştırıcı unsurların olması okuyucuyu rahatsız edebilir ve eserin alt metni mükemmel olsa da estetik olarak alt seviyelerde kalabilir. Bu nedenle eserde birlik her zaman aranan, önemli bir normdur. Eserin içindeki tempo ve heyecan, okuyucunun okuma motivasyonunu yükseltir ve merak duygusunu en üst seviyelere çıkarır. Yazarın bilinçli olarak oluşturduğu karmaşa, okuyucuda tekrar okuma hevesi yaratır. Bu sebeple eserin karmaşık olması norm olarak belirlenebilir. Bir eserde anlam derinliğinin olması, okuyucunun zihnine ve sezgilerine inmenin yollarından biridir. Böylelikle yoğunluk da son norm olarak değerlendirilebilir. Normların her birine bakıldığında fazla genel olduğu görülür. Bu nedenle de hiçbir fayda sağlamaz. Ne kadar düşünülürse düşünülsün bu sayılanların genel-geçerlik oluşturduğu söylenemez.
- Öznelci Görüş
Her insan farklı kültürlere ve farklı beğenilere sahip olduğu için bu görüş estetik yargılar konusunda tartışılamayacağını söyler. Bu görüşe göre genel-geçer ölçütler bloke oluyordu. Aynı zamanda da değer ölçütleri olamayacağından bahsediyorlardı.
Yargıların doğru ya da yanlış olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savunan “duygucular”, bunların betimleyici önermeler olmadığını söyler. “Bu güzel bir romandır” önermesiyle “Bu roman 246 sayfadır” önermesi onlar için aynı şeydir ve okuyucunun roman hakkında pek bilgisi olmadığı izlenimini verir. Sayfa sayısı bize bilgisel bir anlam verir fakat estetiği için yorum yaptırmaz ya da “Bu güzel bir romandır” cümlesi kişinin yalnızca duyguları hakkında bize bilgi verir.
Değerler tasvir edici bir hale getirilemez çünkü betimleyici terimlerin duygusal yanları atlanmış olur. Örneğin, estetiklikten uzak bir kelimeyi ele alalım. “Orospu” kelimesinin sözlükteki anlamı “para karşılığında erkeklerin cinsel arzularına hizmet etmeyi meslek edinmiş kadın”[2] demektir. Bu sözcük mahkemede bir sanık için kullanlsa sanık ve yargıç buna itiraz edebilir çünkü kaba, aşağılayıcı ve argo bir tabir kullanılmıştır. Savcı bunun yerine “sanık hayat kadını olarak yaşamını idame ettirmektedir” cümlesini kullanması daha yerinde olacaktır. Kelime ve anlama bakıldığında her ikisinin de birbirini tamamladığı görülse de kullanılan cümlede duygusal bir anlam yoktur. Kullanılan kelimede ise tasvir edilemeyecek olan duygusal bir anlam vardır. Duygucuların tam da bahsetmek istediği nokta budur. Onlara göre estetik yargılar duygusaldır ve nesnel bir gerçeklikten uzaktır. Bu nedenle doğru ya da yanlış olarak değerlendirilemezler.
Leder, Belke, Oeberst ve Augustin’in fikirleri de bu düşünceyi destekleyici niteliktedir. Daha sistemli bir şekilde inceleyen düşünürlere göre estetik yargının belli süreçleri vardır. Nesne ve bireyin birbirleriyle olan duygusal bağı estetik yargının şekillenmesine olanak sağlar. Kişi nesneyi öncelikli olarak duyumsal olarak algılamaktadır. Nesnenin kişi üzerinde bıraktığı etkiden sonra nesne bilgi haline dökülür. Oluşan bilgiler kişinin zihninde deney sahibi olduğu olaylarla ilişkilenip nesneyi anlamlandırır.[3]
Bir nesne estetik yargılarda incelendiğinde kişinin beğenisine dayanan öznel bir ifade değil, nesnel bir yargı da olabilir. Örneğin bir telefon dükkânında mavi, siyah ve kırmızı telefon kaplarının satış rakamlarını inceleyelim. Siyah telefon kabının diğer kaplardan daha çok satıldığını ve biraz daha pahalı olduğunu görebiliriz. İnsanların beğenilerinin ya da kullanım rahatlığı daha çok rağbet görmesini sağlayabilir. Bu tercih insanlar tarafından bir kere belirlendikten sonra diğer kapların renklerini değerlendirmek nesnel ölçütlerle yapılmıştır.
Estetik yargılar akla yatkınlık ölçütüyle de değerlendirilebilir. Doğru-yanlış ölçütleri ile “akla yatkınlık” arasında şu farklardan söz edilebilir:
1) Akla yatkınlık ancak doğruluğunu tam olarak bilemediğimiz durumlarda kullanılır.
2) Akla yatkın önermelerin hiçbiri doğruluğundan emin olduğumuz bir önermeyle zıt olamaz.
3) “Q doğrudur” ve “P doğrudur” önermelerine bakıldığında zıt görünseler bile “Q akla yatkındır” ve “P akla yatkındır” çıkarımları yapılabilir.[4]
Toparlamak gerekirse estetik yargılar yalnızca öznellik ölçüt olarak belirlenerek değerlendirilmez. Dünyada ve toplumlarda yerleşmiş birtakım ölçütler olduğundan eserler nesnel olarak da değerlendirilebilir fakat ölçütler genel-geçerliğe uymadığından bizleri net bir cevaba ulaştırmayacaktır. Edebiyat gibi düşüncelerin özgünlükle budaklandığı bir alanda genel-geçer ölçütlerin olma zorunluluğunu beklemek neredeyse imkânsız olacağından buna bir kusur olarak bakılması uygun olmayacaktır. Bu nedenle edebiyatta estetik her açıdan değerlendirilebilir.
KAYNAKÇA
Margolis, Joseph. “Proposals on the Logic of Aesthetic Judgements'', Philosophical Quarterly. 1959.
Moran, Berna. Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.
Tekel, Ayşe. "Estetik Yargı ve Estetik Yargıyı Etkileyen Faktörler". Sanat ve Tasarım Dergisi 0 (2015): 149-157.
Esra Koyuncu
[1] Ayşe Tekel, "Estetik Yargı ve Estetik Yargıyı Etkileyen Faktörler", Sanat ve Tasarım Dergisi, 2015, s. 150.
[2] Kubbealtı Lugatı, http://lugatim.com/
[3] Ayşe Tekel, a.g.m., s. 151.
[4] Joseph Margolis, “Proposals on the Logic of Aesthetic Judgements'', Philosophical Quarterly, 1959, s. 209.