YALNIZ RUHLARIN UMUT YOLCULUĞU - EBRU DOĞUSOY, "MY FAVOURITE CAKE" FİLMİ HAKKINDA YAZDI

  • 21.Nov.2024

YALNIZ RUHLARIN UMUT YOLCULUĞU - EBRU DOĞUSOY, "MY FAVOURITE CAKE" FİLMİ HAKKINDA YAZDI

Yönetmenliğini Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha'nın yaptığı, İran, Fransa, İsveç ve Almanya ortak yapımı filmed; İran’da kocası otuz yıl önce vefat eden emekli bir hemşire olan Mahin’in yalnız yaşamaktan sıkılarak bir hayat arkadaşı aramaya başlaması anlatılıyor. Bu süreçte, emekli bir asker olan ve sonradan taksicilik yapmaya başlayan Faramarz ile tanışmasıyla olaylar gelişiyor.

 

Çok uzun zamandır, içimi bu kadar ısıtan ve yüzümde son sahneye gelene kadar tebessüm bırakan bir film izlememiştim.

 

Mahin'in zarifliğini, yalnızlığını, çaresizliğini ve cesaretini bu kadar gerçekçi ve incelikle işleyen bir hikâyeye tanıklık etmek beni derinden etkiledi. Yönetmenler, Mahin’in geçmişin yüküyle bugünün umutları arasında gidip gelen duygu dünyasını öylesine doğal bir şekilde yansıtmış ki izlerken onunla gülüp onunla hüzünlendim.

 

Faramarz’ın hayatına girişiyle Mahin’in içindeki yaşam kıvılcımının yeniden alevlenişi, sıradan gibi görünen insan ilişkilerinin ne denli dönüştürücü olabileceğini gösteriyor.

 

Faramarz ise sevgiyi ve mutluluğu hiç tatmamış bir adam ve ilk defa tanıştığı Mahin'in sıcak ilgisi karşısında şaşkınlık ve çekingenlik hissediyor. Onun yıllarca bastırdığı duygular, Mahin'in samimi ve cesur yaklaşımıyla yüzeye çıkıyor.

 

İkisi arasındaki bağ, alışılmış bir aşk hikâyesinin ötesine geçerek, hayatın ikinci şanslara açık olduğunu ve insanın her yaşta yeniden sevebileceğini kanıtlar nitelikte gelişiyor.

 

İran'daki molla rejiminin baskıcılığını çok fazla ajitasyona kaçmadan sadece birkaç sahnede görüyoruz. Baskı faktörünün varlığını hissediyoruz ancak dozunda olmuş ve kolaya kaçılmamış.

 

Belli bir yaşa gelen insanların yalnızlığı, özellikle de İran gibi toplumsal baskının yoğun olduğu bir rejimde, mutluluk arayışlarını daha karmaşık bir hale getiriyor.

My Favourite Cake bu anlamda hem bireysel bir özgürlük arayışını hem de toplumun kişisel hayatlara müdahalesini çarpıcı bir şekilde ele alıyor.

 

İki yalnız ruhun birbirine dokunarak yaralarını sarması, birlikte bir gelecek hayal etme cesaretini bulması ve bir gece de olsa bunu hissetmeleri bana şu sözü anımsattı;

 

"Dünya ilk adımı atmaktan korkan yalnız insanlarla dolu.”

 

 

EBRU DOĞUSOY