"VİCDAN ÖLDÜ, HİCRAN YAŞIYOR" - SAVAŞ AŞÇI, ODA TİYATROSUNUN "HİCRAN" ADLI OYUNUNU YAZDI
Kaan Erkam’ın yazdığı, Oda Tiyatrosu’nun yapımcılığını yaptığı, Yaşar Gündem’in yönettiği, Melissa Dilber’in yaşattığı, Benian Karahan’ın Reji Asistanlığını, Lara Özmen’in Ses ve Efekt Tasarımını, Enver Ayata’nın ise Dramaturg’luğunu yaptığı “Hicran” anlatısında Hicran’ın iç dünyasında bir yolculuğa çıkıyoruz. Monologlarla Hicran’ın yaşamına, geçmişine, daha ufak yaşlarda yaşamaya başladığı yalnızlığına şahit oluyoruz.
Oyun, başlangıç anından itibaren sıra dışı; oyuncunun ilk girişinden bunu anlıyor seyirci…
Daha çocukken farklı olan, farklı hisseden ve bunun da farkında olan bir karakter görüyoruz. Kimseyle iletişim kurmayan, daha doğrusu sözlü iletişim kurmayan bir çocuk Hicran. Bazen, canı isterse omuz veya baş hareketleriyle iletişim kuruyor. ‘Modern zaman’ dediğimiz yaşadığımız bu çağda, kentlerdeki kalabalık içerisinde kendimizi yalnız hissettiğimiz olmuştur. Karakterimiz ise daha çocukken yaşıyor bunu ve kendi içine saklanıyor. Arada dedesiyle kurduğu iletişimi saymazsak kendi dünyasında tek başına yaşıyor. Gerçek anlamda arkadaşı yoktu, dedesi ise tek gerçek arkadaşıydı.
Bir tek düşleri, düşünceleri ve rüyaları var Hicran’ın, hiç bitmeyen… Hicran’ın iç sesine yani düşüncelerine dalıp gidiyoruz, bizi bir zaman yolcusu gibi çocukluğundan alıyor yetişkinliğine kadar yaşamını gezdiriyor fakat arada daldığı düşüncelere seyirciyi de sürüklüyor. Seyirci an’dan sıyrılıp Hicran’ın düşünceleri içerisinde yalpalayarak geziniyor. Tıpkı Hicran’ın kendi yaşamında yalpaladığı gibi…
Oyunda, geleneklere veya eski adet çözümlere göndermeler de var. Örneğin; uyumayan çocuk için sunulan öneriler kısmı… Ailelerin, çocuklarını kendi isteklerine göre şekillendirme telaşına da bir gönderme yapılmış. Hicran, elbette bunu da uyumak gibi reddediyor. Karakterimiz toplumun değerlerine göre tam bir “uyumsuz”.
Toplum eleştirileri ve dönemsel olaylar üzerinden eleştiriler de oyuncunun monologları arasında verilmiş. Oluşan acı dolu tablo sonrası; çocukken uyumak istemeyen Hicran artık uyuyup uyanmak istemeyen bir hale geliyor. Sayıklama gibi, bilinç akışı gibi düşünceler zinciriyle final yapıyor oyun.
Tek kişilik oyunlarda ve bu tip anlatılarda seyirci odağının dağılmaması zaman zaman zor olabiliyor fakat Hicran’ın gerçekliği, dışsal etkilere verdiği pasif içsel tepkileri sizi anda tutuyor. Hicran’ın sesiyle, onun iç dünyasında salınırken buluyorsunuz kendinizi.
Hicran’ın gerçekliği, derken aslında oyuncunun performansıyla bunu nasıl yaşattığını anlatmak istiyorum. Bir seyir değil de gerçek gibiydi ve bu karşıya geçiyordu. İzleyici tüm duyguları yakalayabiliyor. Çocuk Hicran’ın iç dünyasına da eşlik edebiliyor, yetişkin Hicran’ın sıkıntı dolu iç dünyasına da… Bu tamamen oyuncunun yeteneği ile olabiliyor.
Yazarı, yönetmeni, oyuncusu ve arka plandaki ekip büyük alkış hak ediyor.
Seyirciler, yaklaşık bir saatlik seyir sonrası düşüncelere dalmış şekilde ayrılıyor salondan.
SAVAŞ AŞÇI