TEN ETAMİNİN ALTINDAKİ RUHLARA İNCE NAKIŞ! - MELİKE BİRGÖLGE
Bir DÜŞ ile başlar her şey!
Her şey ama her şey.
Olmasını çok istediğimiz hayal, DÜŞ’ünceye dönüşür ilk olarak, beynimizin kıvrımlarında.
Akabinde DÜŞ’ten düşünceye dönüşen aklımızdaki o her neyse, gözlerimizde şekil alır.
Sonrasında bu DÜŞ’ü gerçekleştirmek için emek vermekle, çalışmakla yol alır.
Bu uğurda; ne sorun ne engel gözetmeksizin gereken her şey yapılır.
Sonuca ulaşmadan dönmemek üzere yola çıkılır.
Üzerinize düşeni yaptıkça ve vazgeçmedikçe, öyle ya da böyle, kişi illaki ilk başlarken zirvede gördüğü o DÜŞ’e ulaşır.
Anlatılmaz ve anlaşılmaz bir mutluluğun haklı gururunu yaşayarak.
Belki yeni bir şey ortaya koymuştur.
Belki imkansızlıktan bir şey doğurmuştur.
Bunu yaparken kim bilir, belki de hayat onu yoğurmuştur.
DÜŞ’ünü gerçeğe kavuşturduğunda, belki kendi de yeniden doğmuştur.
O yüzden anlatılmaz, anlaşılmaz bir histir bir DÜŞ’ü gerçekleştirmek.
Sadece yaşanır; elle tutulmaz, gözle görülmez, soyut mutluluğun kucağında.
Bir şey üretmekte, maddi bir istekte, yaratıda, icatta, aşkta, maneviyatın yamacında.
Sahi bir tek yaşamda mı geçerlidir bu?
Tabii ki hayır!
Hayatta ne kadar söz sahibiyse, sanatta da…
Hatta hayattakinden daha fazla!
Çünkü sanat bir DÜŞ’ü ete kemiğe büründürür.
Olmazı oldurur, insanı düşündürür.
Bazen gülümsetir, bazen süründürür.
An olur, bir olgunun inceliğinde öldürür.
Hele bazı durumlarda, gökyüzünü süpürür.
Ama şiirle ama müzikle ama resimle ama sinemayla ama tiyatroyla ama yazıyla ama edebiyatla…
Ki sanatın bu gökkuşağı renkleri, eğlence maskesi altında erdemi anlatır.
İnsanın yolunu gerçeğe çıkarır.
Kişiyi dönüştürüp yeniden yaratır.
Bu sayede; iyiyi, doğruyu, güzeli aratır.
İnsanlığı, hayatı, ‘an’ı nakışlatır,
Ten etaminin altındaki ince ruhlara.
Ki yeniden doğuşa en çok bu yakışır.
DÜŞ’ten hayata, DÜŞ’ten ART’a...
Merhaba sizlere...
DÜŞ’ten gerçeğe!
MELİKE BİRGÖLGE
Gazeteci - Yazar