“MİTOLOJİ II: KİŞİSEL BİR MİTOLOJİ”- KAĞITTA DÜŞLER, FISILTILAR - Nevin Ulusoy Yazdı
Nedir insanı sanat galerilerine sürükleyen? Galerinin salonunda, dip odalarında yan yana, karşı karşıya yer alan, birbirlerinin renklerinden, kokularından, içlerindeki açık-gizli hikâyelerden etkilenen resimler, birbirinden farklı ama aynı atmosferi soluyan, sanatçının çalışma alanında, onun tuvalde, kâğıtta tercih ettiği materyalle varoluşunu bulan eserler. Gözlerimizin merceğinden ruhumuzun kuytu köşelerine yol alır eserler, ışığında, karanlığında ellerini uzatıp bize hiç bilmediğimizi sandığımız ama aynı zamanda da kalp diliyle içgüdüsel bir bilişte köklerimizdeki kelimesiz hikâyeleri anlatırlar.
Geçtiğimiz ay kalp dili ressamlarından kıymetli Andreas Georgiadis’in son kişisel sergisi geçti İstanbul’dan. “Mitoloji II: Kişisel Bir Mitoloji” adlı sergi, sevgili İstanbul Concept Gallery’de yer aldı, sanatçı galerinin en seçkin ressamlarından. 21 Mart’ta açılan sergi 25 Nisan’da, ressamın sergi turuyla sona erdi. Defalarca gezdiğim 2023’te “Geri Dön” adlı büyük Yunanlı şair Konstantinos Kavafis’e adadığı sergisinin izleri sürerken açılıştan kısa süre sonra buluştum sergiyle. Bu sergideki eserlerden biri İstanbul Concept’in her yıl şubat ayında düzenlediği Uluslararası 360 Dereceden Aşk Festivali’nde de yer almıştı. “Bahar Üçlemesi, Yeşil” adlı resim “Arkana Bakma” temalı bu yılki festivalin en göz alıcı eserlerinden biriydi.
“Işığın efendisi” olarak tanımlanan Georgidias, 1972’de Selanik’te doğdu. Dünya çapında kişisel sergileri açılan, eserleri uluslararası koleksiyonerler, devlet ve özel müzeler tarafından satın alınan sanatçı, George Rorris’ten resim dersleri almıştır. Atina’da Grafik Sanatlar ve Sanatsal Çalışmalar Okulu’nda aldığı grafik tasarım eğitimine Fransa Orleans’da illüstrasyon eğitimini ekledi. Set, sergi ve kostüm tasarımcısı olarak da müzeler, kütüphane ve tiyatrolarda çalışmalar yapan ressam, Mikri Arktos Yayınları’nda sanat ekibindedir. 2019’dan beri İstanbul Concep’te kişisel sergi açan Georgidias, çeşitli karma sergilerde de yer almıştır. Sanatçı Atina’da yaşamına ve çalışmalarına devam etmektedir.
Kavafis’e adadığı “Geri Dön” sergisinde Kavafis’in portreleri, doğduğu, yaşadığı şehir İskenderiye, köklerinin bulunduğu İstanbul, şairin ölümsüz dizelerinde dolaşıp ışığın ve karanlığın yolundan, sanatçının benliğinden damıtıp kâğıt üzerine aktardığı sonsuzluktaydık. Yaşlılık, yaşadığımız, “arkamızdan gelen” şehirler, imgeler, dizelerinde, satırlarında yoğrulduğumuz eserler sonsuzluğu. Ressamın son sergisinde bu kez kendi kişisel okumaları, çok sevdiği seyahat izlenimleri, kendisinde yer etmiş filmler, kitaplar, yazarlar, şairler bizlerle. Sanatçının düşleri, mitleri, kucakladığı şairler, yazarlar, yönetmenler, şehirler, şehirlerde, kıyıda köşede insan izleri. Çok okuduğunu, çok seyahat ettiğini söylüyor ressam, hepsini içinde biriktirip sanatına yansıtıyor. Murathan Mungan, Attila İlhan, Tarkovsky, Nobel ödüllü Yunan şairler Yorgos Seferis, Kiki Dimoula, İtalyan yazar, şair Luigi Pirandello, yönetmenler Paolo ve Vittoria Taviani, Paolo Sorrentino bu sergide kendisine esin kaynağı olan sanatçılar. Tarkovsky’nin “Nostalgia” filminden esinlenilmiş bir çalışma, Mungan ve Attila İlhan’ın dizelerinden esinlenilmiş parçalar görüyoruz. Ve İstanbul, Cihangir’de, sergi salonuna çok yakın siyah-beyaz bir sokak, “İstanbul’da kışın renk yoktur, yalnızca siyah-beyazdır.” diyor ressam. Üsküdar, güneşin göz kırptığı bir mekân. Fatih, hep kalabalık, herkes koşuşturmada, ama yavaşlayıp etrafına dikkat eden insanlar da var, arkada muhteşem camiler ve ışık, insanların gölgelerinde parıldayan. Kapılar, pencereler, merdivenler, geçitler. Karanlık, aydınlık. Bazı yollar karanlığa, bazıları aydınlığa açılır gibi görünüyor. Hep aydınlık iyi, karanlık kötü gibi algılanır ama ressam emin değil. Gölge yüzümüzü, karanlığımızı da yok sayamayız, Jung zihnimizde dolaşır. Yeniköy de ressamın sevdiği yerlerden. İtalya, Yunanistan, Atina da sergide bizimle. Motosikletiyle İstanbul sokaklarında dolaşmayı çok sevdiğini söylüyor sanatçı. Bütün karanlık-aydınlık olgusuyla bahar umudu kendisini gösteriyor sergide, baharın yavaş yavaş gelmesi, içimizde de yerini bulması ancak bunun için bizim çabamıza ihtiyaç olması, harekete geçmenin gerekliliği. “Ormana gitmezsen, hiçbir şey olmaz ve hayatın asla başlamaz.” dediğince Clarissa Pinkola Estés’in, “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında.
Bu sergi Georgiadis’i düşlerimin ressamı olarak adlandırmama sebep oldu. Resimlerden biri, Napoli’de Deniz, benim çocukluğumdan beri ara ara gördüğüm bir rüyayı anlatıyor sanki. Denizde kayalar, içinde bulunduğum gemi o kayaların arasından geçmeye çalışıyor, karşıda güneş, korkuyorum, geminin oradan geçip geçemeyeceğini bilmiyorum ama hep geçiyoruz. Bir de yıllar önce bir akşam vakti Zonguldak’tan dönerken yalçın kayalarla çevrili denizin ilerisinde tek başına bir tekne görüntüsü zihnime kazınmıştı. Ressam benzer bir sahneyi bir göl üzerinde çizmiş. Ressamın düşleri bizim düşlerimizle, karanlığımızla sarmaş dolaş. Kendi rüyalarımızı, aşkın görüntüleri, hafıza dokunuşlarını mı bulmak isteriz o nefes alan resimlerde? Galeri, bir sonsuz fısıltılar evreni, renklerin ötesinde noktalar bütünü, parçaların mevsimsel dönüşlerce derinlerimizde yerini bulması, sanat varoluşunun dostluğu. William S. Burroughs’un “Queer” eserinde belirttiği gibi: “Hiç kimse gerçekten yalnız değildir. Canlı olan her şeyin bir parçasısın.”
NEVİN ULUSOY