KARANLIKTA PARLAYAN BİR MİZAH IŞIĞI - EBRU DOĞUSOY, BEETLEJUICE HAKKINDA YAZDI

  • 19.Oct.2024

KARANLIKTA PARLAYAN BİR MİZAH IŞIĞI - EBRU DOĞUSOY, BEETLEJUICE HAKKINDA YAZDI

Beetlejuice serisi, Tim Burton’un eşsiz gotik-humorist stilini temsil eden iki önemli filmden oluşuyor. İlki 1988 yapımı Beetlejuice, hayaletler dünyası ile gerçek dünya arasındaki tuhaf ve komik ilişkiyi anlatırken pop kültüründe derin izler bırakmıştı. Michael Keaton’un canlandırdığı Beetlejuice karakteri, absürt mizahı ve anarşik doğasıyla klasik bir anti-kahraman olarak hafızalarımızda yer etti.

 

İkinci filmin çıkmasıyla konuşacağımız asıl konu ise filmler arasındaki tema sürekliliği. İlk film, ölüm sonrası yaşamı mizahi bir dille ele alırken bu kara komedinin altında yatan derin bir melankoli de mevcuttu, aslında fazlasıyla ağır olan konuların mizahi bir dille ele alındığını görmüştük. Bu melankoli, ikinci filmde daha belirgin hale geliyor. Filmin yeni versiyonunda, ana tema sadece ölülerin dünyasına değil, yaşayanların dünyasındaki yabancılaşmaya da odaklanarak bu iki dünya arasında çok güzel bir bağ kuruyor.

 

Tim Burton, devam filminde ilk filme nazaran daha olgun bir tona geçiş yapmış. Artık ölüm, komik bir kaos kaynağı olmanın ötesine geçip yaşamın kırılganlığına ve insanın kaçınılmaz sonla yüzleşme biçimine dair felsefi bir yansımaya dönüşüyor. Bu, Beetlejuice’un karakter gelişiminde de kendini gösteriyor; Beetlejuice, hâlâ anarşik bir figür olsa da kaos yaratma motivasyonları daha karmaşık, hatta oldukça kişisel hale geliyor. Beetlejuice haricinde, ilk filmdeki küçük Lydia’nın büyümesine ve küçükken yaşadığı travmanın hayatını nasıl etkilediğini de izliyoruz.

 

Bu devam filminde Burton, klasik grotesk dünyasını korurken, izleyiciye tanıdık olan gotik unsurları, daha derin bir duygusal katmanla birleştirmeye çalışıyor. Yani, Beetlejuice evreninde sadece bir kez daha eğlenmekle kalmayıp, aynı zamanda daha büyük varoluşsal sorularla da karşı karşıya kalıyoruz.

 

Yıllar sonra aynı oyuncuları böylesine kült olmuş bir filmde tekrar görmenin verdiği nostalji hissi çok güzeldi. Sanki eskiden çok yakın olduğum arkadaşlarımla tekrar buluşuyormuşum ve kaldığımızdan yerden devam ediyormuşuz gibi. Bunun yanında kadroya eklenen Monica Bellucci, Willem Dafoe ve Danny DeVito gibi isimler filmi kesinlikle bir üst katmana taşımış diyebilirim. Michael Keaton’ın ise bunca zamandan sonra rolünü çok içten oynaması beni çok mutlu etti. Bununla birlikte, Beetlejuice’un ölmeden önceki halini anlattıkları sahne çok keyifliydi. Filmin çok eski bir hayranı olarak bize sunulan sürreal dünyanın içerisine yeniden girebilmek özel bir deneyimdi.

 

EBRU DOĞUSOY