“İki Efendinin Uşağı - Alaturka, Muhteşem Oyun Muhteşem Ekip Performansı - SERKAN AYDIN

  • 06.Dec.2024

“İki Efendinin Uşağı - Alaturka, Muhteşem Oyun Muhteşem Ekip Performansı - SERKAN AYDIN

İtalyan yazar Carlo Goldoni’nin yüzyıllardır en çok oynanan klasik komedisi şimdi Kıvanç Kılınç’ın alaturka uyarlamasıyla 19. yüzyılın son dönemlerinin, Osmanlı’nın İstanbul’unda.

Kıvanç Kılınç, metni uyarlarken mekân ve karakterleri yerelleştirdi ve nazım oyunlarda olduğu gibi uyaklı bir dil kullanarak oyuna özgü bir tartım yarattı.

Muhammet Uzuner, birbiri ile benzerlikler taşıyan iki Akdeniz ülkesinin halk tiyatrosu geleneği “Commedia dell’Arte” ve “Orta Oyunu” unsurlarını sentezleyerek sahneledi. Kostüm tasarımı, özgün müzik ve danslarda da bu sentez reji ile uyum içinde bir bütünlük oluşturdu.

Paranın her şeyden daha değerli olduğu bir çıkar dünyasındayız. Çıkarları için çocuklarının mutluluğunu hiçe sayan babalar, kötü sürprizlere rağmen aşklarını yaşamaya çalışan aşıklar, açlığını gidermek için birbirinden habersiz iki efendiye hizmet eden uşak… Bütün bu çıkar trafiği, kendini “Karadeniz’in asi fırtınası” olarak tanıtan kibirli uşak Zekai Sarpasaran’ın (Arlecchino) beceriksizlikleriyle iç içe geçerek tantanalı bir “a la Turca” komediye dönüşür.

 

Cihangir Atölye Sahnesi’nin yapımcılığını üstlendiği “İki Efendinin Uşağı-Alaturka” Carlo Goldoni’nin eserinden Kıvanç Kılınç tarafından uyarlanmış ve Muhammet Uzuner tarafından yönetilmiş. Müzik, kostüm, ışık tasarımları, koreografisi ile “İki Efendinin Uşağı-Alaturka” son derece başarılı bir komedi mutlaka izlenmesi gereken bir oyun…

Altını özenle çizmek istiyorum, Kıvanç Kılınç’ın uyarlaması, Muhammet Uzuner‘in çok emek verdiği itina ile çalışılmış ve her detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş “Commedia dell’Arte” ve “Orta Oyunu” sentezi bir olmuş.

Pantolone, Clarice, Dottore, Slvio, Beatrice, Federico ve diğerleriyle Dilaver, Yakup, Yeter, Hüsnü, Gülnihal, Firuz, Firuze, Zekai Sarpasaran, Sadık Sırvermez, Seyfettin Efendi bizlere kesinlikle yabancı gelmiyordu izlerken.

Şeytana pabucunu ters giydiren, dilbaz, kurnaz uşak Truffaldino ile Zekai arasındaki kan bağları arasındaki benzerlik ise seyirciyi şaşırtacak derecede müthişti.

Bu müthiş kadronun kahramanları Can Seçki, Osman Onur Can, Erdi Öztürk, Alper İrvan, Canberk Dikmen olmak üzere, Ayça Öztürk, Berfin Karatay, Gözde Yıldız, Yusuf Kısa ise son derece başarılı bir performans sergiledi. Her biri yaşar kıldığı karaktere hâkim ve bir an bile yılmadan usanmadan keyif alarak oynamaya devam ettiler. Etkileyici, dinamik, pürüzsüz oyunculuklarıyla dört dörtlük mühürlerini bastılar. Benim aklımdan uzun süre çıkmayacak çünkü oyunu izlerken not almayı unutmuşum. Aralarındaki enerji o kadar güçlü ki sahnede müthiş bir illüzyon yarattılar. Bu da izleyicinin dikkatini sahnede toparlamak gibi güçlü bir bağ kurdu. Asıl diğer mesele ise kendi aralarındaki güçlü sinerji oyunu yükseltiyor. Hiçbir şekilde performansları düşmüyor. Sahnede oynayan karakterleri izlerken, arkada sırasını bekleyen oyunculara dikkat ettim. Gerçekten hiçbir negatif beden dili, mimik, jest yok. Oyun düşmüyor ve oyunun bütünlüğünü bozmuyorlar. Nasıl bir profesyonellik anlayışı, açıkçası hayran kaldım. İzlerken ve oyun sonrası tüylerim diken diken oldu çünkü oyuncuların performansı ve reji beni çok etkiledi. Hepsini teker teker tebrik ediyorum.

İnanın, sahnede dekor aramadım. Hareket düzeni, müzik, ışık, koreografi dans ve kostüm her şeyiyle mükemmel, dolu dolu oyunculuk izledim. Tam anlamıyla reji ustalığı gördüm. Açıkçası gurur duydum. Demek ki olabiliyormuş. Ticari kaygı gütmeden pop-corn işlere özenmeden… Hatta oyunun yönetmeni Muhammet Uzuner oyunlarda oynamıyor. Ancak oyundaki replik, dans, koreografi, hareket düzeni, jest, mimik ve beden dillerine, yani santimetreye iki bin ilmek işlemiş. Gençlere fırsat tanıyor, eğitiyor ve onlarla gurur duyuyor. Neredeyse Eşittir, Kâtip Bartlaby, İki Efendinin Uşağı-Alaturka ve Ayak Bacak Fabrikası gibi dört farklı oyununu izledim. Hepsi de birbirinden başarılı yapımlar. Tabii ki diğer yapımlarını süreç içinde takip edip izleyeceğim.

Cihangir Atölye Sahnesi'ni (CAS) kutluyorum. Demode olmaktan sıyrılmış, çok iyi sentez yapılmış duygusunu tam anlamıyla hissettiren, farklı bir bakış açısı oluşturan ve kendisi ile sürekli yarış için de olan CAS'ı tebrik etmek ve desteklemek gerek.

(Muhammet Uzuner Fotoğraf)

Ancak, Muhammet Uzuner'e birkaç soru sormadan es geçemeyeceğim;

Serkan Aydın:

Bu oyuna nasıl karar verdiniz, biraz bundan bahseder misiniz? Ne kadar sürdü, sürecini anlatmak ister misiniz?

 

Muhammet Uzuner:

CAS’ta oyunlara karar vermenin yöntemi, oyunun kimlerle yapılacağına göre değişiyor. Örneğin oyun atölyelerimizde eğitimin sonunda bir oyun çıkarılması gerektiği için o atölyedeki öğrenci sayısına ve cinsiyet durumlarına göre gruba uygun bir oyun seçiliyor. Bu çok zorlu bir süreç ama yine de seyirciyle buluşan ve hatta bir süre daha oynamaya devam eden oyunlar ortaya çıkabiliyor; özellikle oyun atölyelerimizin üçüncü ve dördüncü aşamasında olanlarla.

Bu oyun da Oyun Atölyelerimizin mezuniyet oyunu. Konservatuvar mezunlarımızdan üç kişi de oyuna katıldı ve karma bir ekip oldu. Kişi sayısı ve roller ekibe çok uygundu. Birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Uzun yıllardır birlikteler. Bunlar sahnede çok belirleyici oluyor.

 

Serkan Aydın:

Oyun gerçekten çok başarılı. Bunun sırrı nedir?

 

Muhammet Uzuner:

Öncelikle hepimiz adına teşekkür ederim. Oyuna emeği geçen herkes çok özverili çalıştı hakikaten. Üretim zincirindeki herkes eşgüdüm içinde üretince bütünlüklü bir şey çıkıyor ortaya. Müzik, kostüm, dans, makyaj, ışık… her birine ayrıca özenildi.

Ama bana göre tiyatro oyunculuk sanatı. O yüzden bir oyun sahnelerken çalışma alanım öncelikle oyuncular oluyor. Hatta en çok da oyuncularla kavga ediyorum. Bu oyunda da böyle oldu; oyuncularla epey bir üslup çalıştık. Çünkü önümüzde Commedia Dell Arte ve Orta Oyunu meselesi vardı ve bir de bunları birbiriyle buluşturacaktık. Zorlandığımız günler oldu ama çok iyi çalıştı oyuncular ve güzel bir sonuca ulaştık diyebilirim.

Tabii oyuncuların samimiyeti, kendilerini arkadaşlarından ya da seyirciden üstün görmemeleri, sanatı ve oyunculuğu kutsallaştırmamaları (CAS’ta herhangi bir şeyin kutsallaştırılmasını sevmiyoruz) seyirciyle bir duygudaşlık oluşturuyor. Bu oyunda seyirciler genellikle “biz de sahnedeydik”, “hep beraber oynadık sanki” gibi geri bildirimlerde bulunuyor. Seyircinin kendisiyle sahne arasında bir uzaklık hissetmemesi çok önem verdiğimiz noktalardan biri.

 

Serkan Aydın:

Oyuncular arasındaki bağı izlerken ben çok etkiledim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gerçekten oyunculukların zorlandığı bir oyun çünkü. CAS Ekol'ü diyebilir miyiz?

 

Muhammet Uzuner:

CAS’ta üretim kolektiftir. Temel ilkelerimizde de yazar: “CAS kolektif düşünce ve davranışı önemser. Yetenek ve bilgi düzeyi ne olursa olsun kolektif davranış geliştiremeyenler

CAS'ta mutlu olamayabilirler.”

Biz yaşamımızın bütün alanlarında bu ilkeyi kollamaya çalışıyoruz. Üretim de bu ilkeyle şekilleniyor doğal olarak. Bireyin sorunlarını sağlıklı bir toplum çözer ancak. Eğitimde de bunu gördü oyuncular; oyunculuğun hayatla olan ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu ve toplumdan-topluluktan bağımsız yapılamayacağını/yapılmaması gerektiğini gördüler. Rekabetin bu düzenin bir oyunu olarak bize yaptığı gizli/açık manipülasyonun farkındalar. Dolayısıyla yarışlarının sadece ve sadece kendileriyle olması gerektiğini ve kendilerini sadece ve sadece kendileriyle kıyaslamaları gerektiğini iyi biliyorlar.

CAS, böyle üretiyor ve yaşıyor. Bu bir ekolse neden olmasın?

 

Serkan Aydın:

Düşmeyen tempo var sahnede? Oyuncular kırk yıllık oyunculara taş çıkaran bir performans gösterdi. Ne söylemek istersiniz?

 

Muhammet Uzuner:

Bu bir klasik komedi. Seyirci kısa bir zamanda konuyu anlıyor ve oyunun hüner dünyasıyla baş başa kalıyor. Şimdi ne olacak? Sorusundan çok “Nasıl olacak? Nasıl yapacak?” soruları ağır basıyor. Dolayısıyla ağırdan alınacak bir durum yok. Uşak Zekai sürekli saf ve aynı zamanda kurnaz oluşundan dolayı sürekli yanlış yapıyor ya da yapmamak için sıkışıyor, bir yandan da iki efendi uşaklarını sıkıştırıyor. Böyle olunca yüksek tempoda efendi-köle ilişkisi daha iyi ortaya çıkıyor. Bu tempoda davranabilmek oyuncular için de zorlu bir çalışma oldu ama üstesinden geldiler. Özellikle bazı bölümlerde eforlu bir sahneden hemen sonra yine efor isteyen şarkılar söylemek zorunda kalıyorlar. Ellerine sağlık hepsinin.

 

Serkan Aydın:

Öğrencilerinize üç yıllık eğitim veriyorsunuz. CAS'da nasıl bir eğitim alıyorlar?

 

Muhammet Uzuner:

CAS’ta eğitimin iki kanadı var: Atölyeler ve konservatuvar. Atölyeler zamanlamaları farklı bir yapıda; dört aylık da var sekiz aylık da. Oyun Atölyelerinde bir de dört aşama var, üst aşamaya geçmek isteyen atölye öğrencisi bir sınava giriyor ve başarıyla devam ederse “Oyun Atölyesi 4” öğrencisi olup mezuniyet sınavını da geçerse mezun oluyor. Yani oyun atölyelerimizden de konservatuvarımızda olduğu gibi mezun veriyoruz. Hangi eğitim birimi olursa olsun yukarıda bahsettiğimiz ilkeler ışığında eğitim alıyorlar.

Konservatuvar üç yıllık bir eğitim ve ücretsiz. Konservatuvar öğrencileri çok aşamalı bir giriş sınavıyla alınıyorlar ve üç yıl boyunca herhangi bir ücret ödemeden okuyorlar. Eğitim modelinden dolayı haftada bazen yedi gün okula gelip çalışmak ve üretmek zorunda kalıyorlar. Teori, dans, şan, diksiyon ve oyunculuk derslerini tüm eğitim birimleri alıyor ama konservatuvarda bu dersler çok daha fazla oluyor doğal olarak.

Mezunlar aynı zamanda bir “asistanlık” sistemine dahil oluyorlar. Daha önce öğrenci oldukları dersleri bu taraftan gözlemlemiş oluyorlar. Eğitimleri devam etmiş oluyor bir başka ifadeyle. Bundan başka her CAS mezunu CAS’ın profesyonel oyunlarında görev almaya hak kazanıyor.

Eğitim modelimizin bize göre en önemli yanlarından biri de ortak yaşam biçimi. CAS’ta kimsenin özel odası yoktur. Her şey ortadadır. Öğrenciler ders bitişinde hocalarıyla konuşmaya, tartışmaya devam ederler. Bambaşka konular da konuşulur, bilgi aktarılır. Böyle bir eğitim ortamı var CAS’ta.

 

Serkan Aydın:

Uzun zamandır sizi sahnede görmüyoruz? Herhangi bir sebebi var mı? Yoksa ne zaman göreceğiz.

 

Muhammet Uzuner:

Bu soru son zamanlarda epey sorulmaya başlandı (Sanırım eğitmenlik ve yönetmenlik benim için çok tatmin edici. O yüzden sahneye çıkma işini kolaylıkla erteleyebiliyorum ama son zamanlarda fikrim ve motivasyonum biraz değişti; mezun verdikçe onlarla birlikte sahnede olmak düşüncesi beni motive ediyor. Gençlerden öğreneceğim çok şey olduğunu düşünüyorum.

 

Serkan Aydın:

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?

 

Muhammet Uzuner:

Evet var. CAS bağımsız kamusal bir tiyatro. Yani kâr amacı gütmeyen bir tiyatro. Hiçbir yerden maddi destek almıyoruz. Tek amacımız oyuncularımızı yetiştirmek ve oyunlarımızı oynayabilmek. Kendi sahnemiz de var ama oldukça küçük. Hem daha çok seyirciye ulaşmak hem de başka bölgelerdeki başka seyircilerle de buluşmak istiyoruz. Fakat burada bir engel çıkıyor karşımıza. “Engel” sözcüğünü öylesine seçmediğimin altını çizmek isterim. Biz Avrupa yakasında Beyoğlu’nda bir tiyatroyuz. Doğal olarak Anadolu yakasında da oynamak istiyoruz. Fakat yıllardır başvurmamıza rağmen ne CKM’den ne Alan Kadıköy’den ne de başka bir salondan olumlu yanıt aldık. Bu salonlar Kadıköy Belediyesine bağlı salonlar. Kadıköy Belediyesi kamusal sorumluluğunu hatırlamayarak sanki özel bir şirketmiş gibi davranıyor. Oysa meşhur oyuncu barındıran ya da sermaye destekli oyunlar/tiyatrolar için zaten salon sıkıntısı yok. Burada kamusal bağımsız tiyatroların desteklenmesi gerekir. Bu devlet ya da belediye olmanın bir zorunluluğu. Bahsi geçen salonlarda oynayan oyunlara baktığımızda kayırmacılık gibi görünen durumlar olduğunu görüyoruz. Sanırım belli çevreler belli yerleri tutmuş oluyorlar. Hatta kulağımıza gelen ve söylenti niteliğinde olan haberlere göre organizatörler örneğin Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salon için belli sayıda gün ayarlıyorlar ve sonra istediği tiyatronun oyununu oraya yerleştiriyorlar. Böyleyse çok utandırıcı. Bunun araştırılması gerekir. Bir başka saçmalık da zaten büyük salonu olan bir tiyatro kendi salonunu kiraya verdiği gün gidip Kadıköy Belediyesinin bir sahnesinde oynayabiliyor. Yani tek akşamda çift yerden maddi gelir elde ediyor. Bu arada bağımsız kamusal tiyatrolar bu salonlarda oynama fırsatı bulamamış oluyorlar. Özellikle yerel yönetimlerin bir vizyon belirleyerek bu hatalara alan açmaması gerekir diyorum son olarak.

Teşekkür ederim.

 

Umarım tüm belediyeler bu haklı serzenişi duyar ve daha adaletli bir dağılım yaparlar. Ben de tüm oyunlarınızda seyirciyi sahneye kilitleyen, dikkatinin dağılmasına izin vermeyen, kaliteli ve farklı yorumları izleme şansı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

TheatreIST Showcase Türkiye 2024 Seçkisinde yer alan ve aynı yıl 31. Sibiu Uluslararası Tiyatro Festivali’ne katılan oyun, 25.Sadri Alışık Ödülleri’nde Komedi Ya Da Müzikal Dalında, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu adaylıkları almış. Ancak bana göre almalılardı.


Kaçırmayın derim…


Oyunun Künyesi
Yazan: Carlo Goldonı

Çeviren: Rekin Teksoy

Uyarlayan: Kıvanç Kılınç

Yöneten: Muhammet Uzuner

Müzik: Berktay Akyıldız

Kostüm Tasarımı: Veli Kahraman

Koreografi: Hicran Akın

Işık Tasarımı: Onur Alagöz

Makyaj Tasarımı: Arzu Gamze Kılınç

Şarkı Sözleri: Kıvanç Kılınç

 

Orkestra (Stüdyo Kayıt)

Piyano: Berktay Akyıldız

Kanun: Mehmet Orçun Cengiz

Klarnet: Ulaş Uysal

Bas: Ceren Akyıldız

 

Oyuncular:

Alper İrvan Ayça Öztürk Berfin Karatay Canberk Dikmen Can Seçki Erdi Öztürk Gözde Yıldız Osman Onur Can Yusuf Kısa

 

Işık Kumanda: Dorukhan Kenger

Efekt Kumanda: Ela Güldüren

Üstyazı Kumanda: Boran Özsaygı

Topluluk: CAS (Cihangir Atölye Sahnesi)

Tür: Komedi

 

SERKAN AYDIN