Hayaletler, Büyüler, Lanetler ve Döngüsel Kaderler… - Savaş Aşçı, Kediler Bataklığı'nda Oyunu Üzerine Yazdı

  • 14.May.2025

Hayaletler, Büyüler, Lanetler ve Döngüsel Kaderler… - Savaş Aşçı, Kediler Bataklığı'nda Oyunu Üzerine Yazdı

Hayaletler, Büyüler, Lanetler ve Döngüsel Kaderler…

 

Kader diye bir şey var mı? Siz kadere inanır mısınız? Peki, büyüye veya lanete?

 

İrlandalı yazar Marina Carr’in yazdığı Kediler Bataklığı adlı oyun şu sıralar ülkemizde Nushu Tiyatro tarafından sahneleniyor.

 

Gülşen Sayın tarafından dilimize çevrilen oyunun Yönetmenliğini Cansu Canaslan, Yardımcı Yönetmenliğini İlayda Erdinç üstleniyor. Sahne Tasarım/Kostüm Cemre Bulak, Işık Tasarımı Utku Kara, Müzik Tasarım Vehbi Can Uyaroğlu, Afiş Tasarım/Görsel İletişim Tasarım Kübra Özkan, Fotoğraf Sedef Turunç, Asistan Öznur Çakır – Günsu Akçatepe – Hasan Çınar Örnek, Vokal ise İlknur Çayır tarafından üstlenilmiş.

Oyuna sahnede can verenler ise Ilgaz Kaya, Kaan Songün, Melissa Yıldırımer, Maya Güler, Nagihan Gürkan, Pınar Tuncegil, Selen Kurtaran, Şevket Süha Tezel, Yasin Özcan, Yılmaz Gökgöz…

 

Çocukken annesi tarafından terk edilen Hester’in yaşamı üzerinden seyrediyoruz hikâyeyi. Hester, sadece bir birey değil aslında bir sembol. Sınıf ayrılıklarında “Öteki” olanı, dışlananı sembolize ediyor. Çingene olan annesinin yine çingene kanını ve gerçek üstü ruhunu taşıyor Hester. Hayaletler bir tek onunla konuşabiliyor veya diğer bir ifadeyle hayaletleri bir tek o görüp duyuyor. Klişeleşmiş olan haklı-zayıf (mazlum) kişilik yerine ezildikçe sertleşen bir toprak görüyoruz Hester’i seyrederken.

Kendisi küçük bir kız çocuğuyken annesinin sahip olduğu bazı alışkanlıklara, kendisi de yetişkin bir anne olduğunda sahip oluyor. Döngüsel bir kader görüyoruz bu durumda.

Annesinin onu terk etmesi nedeniyle geçmişinden kopamayan, doğduğu yerlere kök salan, diğer taraftan çocuğunun babası olan sevdiği adamın kendisini terk etmesiyle de kendisine yeni bir gelecek kuramayan Hester’in çaresiz çırpınışları, sessiz haykırışları ve isyanı seyirciyi bu trajedinin içine çekiyor.

Farklı sınıflara ait karakterler ve bunların çatışmalarını görüyoruz. Zengin-Fakir, İyi-Kötü, Toprak Sahibi-Yersiz Yurtsuz… Farklı kimlikler ve farklı karakterler üzerinden, zıtlıklar ve çatışmalar kurulmuş. Edebiyat ve sanatın içinde olan, olması gereken unsurlar bunlar fakat burada farkı yaratan şey bana göre oyuncuların performansı ve canlandırdıkları karakterleri içselleştirmeleri. Bu duruma bir örnek; kedi kadın karakteri ve peder karakterini söyleyebiliriz. Elbette tüm karakterler için kesinlikle bu söylediğim şey geçerli fakat bu iki karakter ayrıca seyrettiğimiz trajediye es veren, mizahı da ara ara işin işine katan karakterler…

Oyunda ayrıca çocuk oyuncu görüyoruz. Küçük yaşına rağmen gayet iyi bir iş çıkardığını söylemek gerek. Şahsen çocukların erken yaşta sanat ve edebiyatla tanışmasını isteyen biri olarak çocukların sahnede olması beni ayrıca mutlu eden bir durum.

Oyunda bir de ataerkil düzen göndermesi sezdim. Burada da güçlü olan, iktidar sahibi olan kişi bir erkek karakter. Öyle ise eğer, bu tip göndermelerin, eleştirilerin artması toplumsal farkındalık adına olumlu bulduğum bir durum.

 

Oyunu herkesin izlemesini öneririm.

 

SAVAŞ AŞÇI