EĞER BİR HİKÂYEYİ HÂLÂ ANLATIYORSAN, ONDAN HÂLÂ KURTULAMAMIŞSIN DEMEKTİR - ŞEYDA HARMANCI

  • 23.Aug.2024

EĞER BİR HİKÂYEYİ HÂLÂ ANLATIYORSAN, ONDAN HÂLÂ KURTULAMAMIŞSIN DEMEKTİR - ŞEYDA HARMANCI

İstanbul’da, ulaşım araçlarının birinde tesadüfen hiç tanımadığım iki insanla karşılaştım. Bir tanesi, konuşmamızın ikinci dakikasında, geçmiş hikâyesinden, yarasından bahsetmeye başladı. Onu dinlerken hâlâ o günlerde olduğunu, kurtulamadığını anladım. Hikâyeler, insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Bizler, yaşamlarımızı anlamlandırmak, deneyimlerimizi paylaşmak ve duygularımızı ifade etmek için hikâyeler anlatırız. Ancak, "eğer bir hikâyeyi hâlâ anlatıyorsan, ondan hâlâ kurtulamamışsın demektir" ifadesi, hikâyelerin sadece bir anlatım aracı değil, aynı zamanda içsel bir yansıma olduğunu gösterir. Bu bağlamda, bir hikâye üzerinde sürekli durmak, o olayın henüz tam olarak içselleştirilmediğini ve çözülmediğini gösterir.

 

Bir hikâyeyi sürekli anlatmak, o olayın bireyin zihninde ve kalbinde ne denli yer ettiğinin bir göstergesidir. Zamanla yaşanan olaylara ve deneyimlere dışarıdan bakmak, onları anlamlandırmak ve kabullenmek önemlidir ancak, bir hikâyeyi tekrar tekrar anlatmak, bu sürecin tamamlanmadığını gösterir. Zihin, yaşananları sindiremediği için sürekli olarak geçmişe döner ve onları yeniden yaşar. Bu, hem ruhsal olarak bir yük taşımak demektir hem de ilerlemeyi engelleyen bir durumdur.

 

Kurtulamamak, genellikle bir tür takıntı ya da travmanın izlerini taşımak anlamına gelir. Yaşanan olayların etkisi, zamanla azalmadığı sürece, birey sürekli olarak o anıya geri dönme ihtiyacı hisseder. Bu durum, bireyin kendisini geliştirmesi, yeni deneyimlere açık olması ve hayatına devam etmesi açısından bir engel teşkil eder. Dolayısıyla, hikâyelerin anlatımı, bir tür içsel çatışmanın ve çözülmemiş duyguların dışa vurumu olarak ortaya çıkar.

 

Bu durum aynı zamanda, insan ilişkileri için de geçerlidir. Bir ilişkide yaşanan olumsuz deneyimler, tekrar tekrar anlatıldığında, o ilişkinin tam anlamıyla sona ermediğini gösterir. Geçmişteki bir ilişkiyi sürekli gündeme getirmek, o ilişkiyi hâlâ zihinde ve kalbinde yaşatıyor olmanın bir göstergesidir. Bu da yeni ilişkilere ya da deneyimlere açık olmayı zorlaştırır.

 

Sonuç olarak "Eğer bir hikâyeyi hâlâ anlatıyorsan, ondan hâlâ kurtulamamışsın demektir", geçmiş deneyimlerin ve duyguların birey üzerindeki etkisini sorgulayan ve derin anlam taşıyan bir ifadedir. Bir hikâyeyi sürekli anlatmak, o olayın ve duygunun henüz tam olarak işlenmediğini ve kabullenilmediğini gösterir. Bu nedenle, geçmişle barışmak, hikâyeleri bir kenara bırakmak ve yeni başlangıçlara açık olmak, bireyin ruhsal sağlığı ve kişisel gelişimi açısından hayati öneme sahiptir. Geçmiş, elbette ki bir parçamızdır; ancak, geleceği şekillendirmek için geçmişten kurtulmak ve yeni hikâyeler yazmak gereklidir.

Yeni hikâyeler, yeni başlangıçlar umuduyla...