BİR FEMİNİST MARŞ: LABOUR-PARİS PALOMA - AYSUN AYAN
Hatırı sayılır bir kitle tarafından feminist marş (feminist anthem) olarak kabul görmüş, oldukça popüler bir uygulama olan TikTok’ta da viral olmuş güçlü bir şarkı… Paris Paloma’nın gerçekleştirdiği Cacophony projesine binlerce katılım sağlandı. Binlerce insan bu şarkıyı kullanarak kendi hayat hikâyesini anlattı.
Bu yazıda Paris Paloma’nın Labour şarkısını inceleyeceğiz. Önce Paris Paloma’dan, sonra şarkının sözlerinden, ardından da müzik videosundan söz edeceğiz.
Şarkının klibinin sanat direktörlüğünü de üstlenmiş olan Paris Paloma, 2001 İngiltere doğumlu genç, yetenekli ve cesur bir müzisyen. Aynı zamanda kendisi bir söz yazarı. Paris, küçüklükten beri yazmayı ve okumayı seven bir çocukmuş. Önceleri, büyüdüğünde yazar olacağını düşünmüş. Hikâye anlatmaya olan tutkusu ise onu duygularını ve hikâyelerini anlatmasına olanak veren şarkı sözü yazarlığına yöneltmiş. Şarkılarında ise hikâye anlatıcılığını, dinleyicilere yarattığı evreni betimleyerek anlatıyor. Bu şarkı da bu yöntemi kullandığı bir örnek.
Bahsi geçen şarkının sözlerine bir dalış yapalım. Bu yazıda Gizem Kurt’un Youtube kanalına yüklediği çevirisini kullanacağız. Yer yer değişiklik yapacağız.
Öncelikle şarkının isminden söz edelim. ‘Labour’ İngilizcede ‘iş yapmak’, ‘iş gücü’ anlamlarına gelir. Aynı şekilde okunan ‘Labor’ ise doğum yapmak anlamına gelir. Bu çift anlamlılık ve tevriye şarkının sözlerini ve kadınların yüzyıllardır baş etmek zorunda kaldığı ücretsiz emeği özetler nitelikte.
Neden tutunuyorsun sıkıca, bu adadan kurtulmam için sarktığım bu halata.
Bu dikkatlice zamanlanmış bir kaçış planıydı.
Bu yüzden lütfen gitmeme izin ver ve aşağıdaki dalgalara dalayım.
Öncelikle ada metaforu üzerinde duralım. Kişi kaçmak istiyor, bu konuda net. Kaçacağı zamanı bile dikkatlice planlamış. Diğer yandan adaların etrafı sularla kaplıdır ve çoğunlukla yakınlarında bir kara yoktur. Ada metaforu aynı zamanda kadınların izole yaşamak zorunda bırakıldığı dünyayı çağrıştırıyor. Adanın dışına çıkmadığınız sürece adanın dışını göremezsiniz. Nitekim Paris Paloma, BSide TV’ye verdiği bir röportajda ve Youtube Shorts’larda paylaştığı bir videoda ada metaforunun, kadınların evliliklerinde yaşadığı izole ‘cenneti’ yansıttığını belirtiyor. Bu cennetin erkekler için cennet olduğunu ve bu cenneti kadınların inşa ettiğini söylüyor. Şarkıyı yazarken esinlendiği kitabın Adeline Miller’dan Ben, Kirke olduğunu da ekliyor.
Adayı kadın için cehenneme çeviren kişi ise kaçmak isteyen kişinin adadan gitmesine izin vermiyor. Onu oradan çekip çıkarmıyor, koşulları değiştirmiyor ama gitmesine olanak sağlayacak halatı da sıkıca tutuyor; kontrol onun elinde. Bu hikâye eşlerinden boşanamayan, onları terk edemeyen kadınlar için oldukça tanıdık.
Adadan ayrılıp bir kara bulmak için yüzdüğünüzde sizi nelerin beklediğini bilemezsiniz. Belki dalgalarla boğuşacak, belki insan yiyen balıklarla yüzleşeceksiniz. Kişi elbet bunu biliyor fakat yine de adadan gitmekte kararlı. Bilinmeyen problemler bizi korkutur, belki yorar ama bildiğimiz problemlerden kaçmak için bilinmez bir yola girmek zorundayızdır belki de. O denizdeki dalgalar toplum tarafından gözümüzde o kadar büyütüldü ve o kadar korkutulduk ki o adada olmak istemediği halde o adada kalması gerektiğini düşünüyor nice kadın. Milyonlarca kadının mutsuz, ev içi şiddetle, istismarla boğuştuğu evliliklerinden vazgeçmemelerinin bir sebebi budur belki de. Çünkü dalgalar, dalgaların olmadığı adadan daha korkutucu. Ayrıca o adada zamanında sevdiğimiz, tanıdığımız biri var. Sularda ise et yiyen balıklar, bizi sürükleyen, ilerlemek için çaba sarf etmediğimiz sürece bizi boğabilecek dalgalar, akıntılar var. Fakat karakterimiz bunları bildiği halde adadan gitmek istiyor.
Ardından karakterimiz bize bu adadaki iş(labour)lerinden söz ediyor:
Bahçeye kim göz kulak oluyor?
Çatıyı kim tamir ediyor?
Senin yüksek masanın başından duygusal işkence
Kayalıklı dağ pınarlarından suyu kim gelip alıyor?
Sonra aşağıya geri yürüyor sözlerini ve sözlerinin keskin acısını hissetmek için.
Bıktım usandım artık!
Paris Paloma, şarkının bu kısmını kırgın bir şekilde söylüyor. Bu kırgınlığı anlatmaya, bir insanın kırgınlığını karşısındakinin anlayacağına inanan bir tavırla, önceden sevip değer verdiği bir insana söyler şekilde başlıyor. Tıpkı eşlerini de çok seven, belki de onları büyüdükleri evlerinden kurtaran “kahraman’’ olarak gören birçok kadın gibi.
Bu kısım devam ettikçe hafiften sitemkâr bir kırgınlığa eviriliyor.
Şarkının klibinde inceleyeceğimiz ilk kısım şarkının buraya kadar olan kısmı. Klip, erkek olan karakterimizin sırtını görmemizle başlıyor. Buradan karakterimizin bu sözleri eşine atfettiğini anlıyoruz. Sırtını görüyor olmamız erkek karakterin bu söylenenleri anlama konusunda kapalı olduğunu, iletişime açık olmadığını anlatıyor bize. Diğer yandan klibin başında karakterimizi görmememiz ve gördüğümüz sahnelerde ise erkek karakterin etrafında ona hizmet eder konumda görmemiz kadınların toplum içindeki görünmezliğini ve eşlerinin yanına ek bir uzantı olarak görüldüğünü gösteriyor bizlere.
Karakterimiz şarkının sözlerini söylerken bir yandan masa kuruyor. Bu sırada adam ellerini masaya koymuş, parmağını bile oynatmadan masanın kurulmasını bekliyor. Karakterimiz şarkının sözlerini söylüyor fakat klipte fiilen söylediğini görmüyoruz. Karakterimiz bunları içinden geçiriyor. Henüz eşiyle açık açık iletişim kurmuyor.
Ardından Paloma, başka bir bölüme geçiş yapıyor ve burada karakterimizin eşiyle açık şekilde iletişim kurmaya başladığını görüyoruz. Şarkının sözlerinde bu bıkkınlığın ona nasıl hissettirdiğinden, bu konuda aklından geçen düşüncelerden söz ediyor ve tepkisini ortaya koyuyor. Bu noktada müzikte de bir geçiş gerçekleşiyor.
Gözlerimdeki kılcal damarlar patlıyor.
Aşkımızın ölmesi en kötü şey mi olurdu?
Kurtarıcım olduğunu düşündüğüm birine göre kesinlikle beni çok çalıştırıyorsun.
Ellerimdeki nasırlar çatlıyor
Aşkımızın bitmesi en kötü şey mi olurdu?
Ve sessizlik yatak odamıza uğruyor
Beni çok fazla çalıştırıyorsun
Bu kısımda karakterimiz iletişim kuruyor fakat bir yandan masadaki mumları yakıyor, bir yandan anlayacağına dair beklentilerle konuşuyor eşiyle. Bu kısmın sonunda eşinin, söylediği şeyleri ciddiye almamasından duyduğu hayal kırıklığıyla iç çekiyor. Yüz ifadesinde ise uzun zamandır içinde tuttuğu şeylerin ciddiye alınmamasından duyduğu hayal kırıklığını okuyabiliyoruz. Ardından şarkının bir sonraki kısmına geçiyoruz.
Beni çok fazla çalıştırıyorsun
Özürler benim dilimden gelir ve asla seninkilerden gelmez
Dolu kadehi şapırdatmakla meşgul ve çatalına saplanılmakla
Senin akıllı bir adam olduğunu biliyorum
Sahte beceriksizliğini silah olarak kullanıyorsun
Bu kılık değiştirmiş bir hâkimiyet
‘Sahte beceriksizliği silah olarak kullanmak’ kısmı aslında birçok kadın için oldukça tanıdık. Kendisine ev işlerinde ihtiyaç duyulduğunda eşlerinden “Ben yapamam, beceremiyorum” şeklinde tepkiler alan sayısız kadın var. Bazen açık açık “Ben yapmak istemiyorum. Senin yapman gerekiyor çünkü bu senin görevin” demez; kendisinin bunun için beceriksiz olduğunu söylerler. Aslında kendilerinden istenen şeyler çok basittir. Gayet rahat yapabilecekleri şeylerdir. Bunun kendileri de farkındadır ama yapmak istemezler. “Ben senin gibi yapamıyorum” der. Böylece o işi yapmamış, evdeki diğer kadınlara yaptırmış olur. Böylelikle o evde hâkimiyetini kurmaya devam eder çünkü ev işlerini yapmak onun için aşağılık bir durumdur ve kadınların yapması gereken şeylerdir. Bir erkek için kadın işi yapmak ne kadar da aşağılayıcı, ne korkunç bir şeydir.
Kadınların baskılandığı, hep özür dileyen olduğu fakat özür dilenen olmadığı hiç de azımsanmayacak sayıda aile var ve bu oldukça kabul görmüş durumda.
Karakterimizin bu kısımda önce kırgın ve sakin bir dille başlayıp git gide öfkelendiğini duyuyoruz. Yeniden açık iletişim kurmak yerine içinden geçiriyor.
Klipte ise “Özürler benim dilimden gelir ve asla seninkilerden gelmez’’ derken bize çiftin fotoğrafları gösteriliyor. Geçmişte birbirlerini sevdiklerini, güzel anıları olduğunu, Paloma’nın bu sözleri kırgın tavırla söyleyişini de göz önünde bulundurduğumuzda, anlıyoruz.
Bir kızımız olsaydı
İzlerdim ve onu kurtaramazdım
Duygusal işkence
Senin yüksek masanın başından
Ona öğrettiğin şeyi yapardı
Aynı zalim kaderlerle karşılaşırdı
Bu yüzden şimdi kaçmalıyım
Böylece bu hataları geri alabilirim
En azından denemem gerek
Bu sözler nesiller boyu aşina olduğumuz, süregelen döngüyü anlatmakta bize. Karakterimiz bu döngüyü bahsi geçen kız çocuğunu dünyaya hiç getirmeyerek ve bu adadan kaçarak kıracağını söylüyor. En azından deneyecek…
Klipte ise bu sözleri söylerken bir yandan eşinin onu anlamasını bekliyor. Anlıyor mu diye yüzüne, gözlerine bakıyor. Anlamadığını anladıkça pasif bir şekilde, diğer yandan “Bakalım anlayacak mı?’’ der gibi meraklı bir şekilde sinirleniyor. Adam onun gözlerinin içine bakıyor fakat anlamış gözükmüyor. Dili, yeniden masada olanları yemek ve kadehteki şarabı içmekle meşgul. Ardından yüz ifadesinden, eşinin onu anlamamasının verdiği hayal kırıklığının bir yandan bıkkınlık ve öfkeye de dönüştüğünü görüyoruz.
Gözlerimdeki kılcal damarlar patlıyor.
Aşkımızın ölmesi en kötü şey mi olurdu?
Kurtarıcım olduğunu düşündüğüm birine göre kesinlikle beni çok çalıştırıyorsun.
Ellerimdeki nasırlar çatlıyor
Aşkımızın bitmesi en kötü şey mi olurdu?
Ve sessizlik yatak odamıza uğruyor
Beni çok fazla çalıştırıyorsun
Karakterimiz bu sefer, aynı sözleri söylüyor fakat her zamankinden farklı olarak, gözlerinin içine bakarak, kararlı, bıkkın, net bir şekilde konuşuyor eşiyle. Eşini bir yandan yüzüğüyle oynarken görüyoruz. Sanki bu evliliğe dair o da bir şeylerden memnun değil gibi. Ardından yine bir hizmetçiden ister gibi tabağını uzatıp, bardağına vurarak kendisine hizmet edilmesini istiyor eşi. Klibin bu kısımlarına dek kendi tabağına herhangi bir şey doldurmamış olan karakterimiz kendi tabağı ve kadehiyle beraber kalkıyor ama kalktığı gibi geri oturuyor. Ardından net ve öfkeli bir şekilde şu nakaratı söylüyor:
Tüm gün, her gün…
Terapist, anne, hizmetçi
Şehvet veren sonra da bakire
Bakıcı sonra da köle
Sadece erkeğe katılmak için yaşayan bir uzantı
Böylece erkek parmağını bile kaldırmasın
7/24 bebek makinesi: erkek, panjurlu ev hayallerini gerçekleştirsin diye
Eğer kıza yaptırıyorsan bu sevgi gösterisi olmaz ki
Beni çok fazla çalıştırıyorsun
Sözleri incelemeden önce klibe bir bakalım. Klipte masada meyve olarak üzüm ve nar görmekteyiz. Nar birçok kültürde doğurganlığı, ölüm-yaşam döngüsünü, evliliğin bozulmazlığını sembolize eder. Aynı zamanda saf ve temiz bir bakire olan Meryem Ana ile de ilişkilendirilir.
Nakaratta yer alan sözleri inceleyelim. Aslında sözler oldukça açık ve tüm kadınların sesi. İşsiz olduğu söylenen ev hanımlarının her gün ücretsiz şekilde yaptığı görevler(!) bunlar. Kadınlardan erkekler için yeterince çekici olmaları beklenir ama aynı zamanda bunu gizli tutmaları, yansıtmamaları, hatta bilmemeleri beklenir. Kadınlara yüklenen bu hayat, onları ayrı bir hayat kuran bir birey olarak kabul etmez. Erkeklere ek bir şey olarak görür. İngilizcede “appendage’’ kelimesi “uzantı’’ olmakla beraber “başkasına muhtaç kimse’’ anlamına gelir. Paris Paloma, burada da kelimelerin çok anlamlılığını kullanmış. Kadınların toplumda erkeklere ek bir uzantı olarak görülmesi beklenir, aynı zamanda da erkeklere muhtaç oldukları söylenir veya buna inandırılır. Youtube’da şarkının yorumlar kısmında yazan yorumlardan birinde (luxlerher436 isimli kullanıcı tarafından) buradaki “Erkek parmağını bile kaldırmasın’’ kısmında da bir çift anlamlılık olduğu yazılmış. “Parmağını bile kaldırmamak’’ hem hiçbir şekilde, iş olmadığı iddia edilen ev işlerini yapmamak hem de şiddet uygulamamak anlamına geliyor. Eşinin isteklerini yerine getirecek, böylece hem eşi iş görmemiş olacak hem de kendini onun fiziksel şiddetinden korumuş olacak.
Kadınları kuluçka makinesi olarak gören sayısız topluluk var. Kimilerine abartı gelse de durum aslında tam olarak böyle. Peki bunca çilenin sebebi ne? Erkeklerin pembe panjurlu ev hayallerini gerçekleştirmesi… Paris Paloma bu kısmı hafif alaylı bir tavırla söylüyor.
Toplum her ne kadar bu hayalleri olan kişilerin kadınlar olduğuna bizi inandırsa da gerçekten öyle mi? Yoksa buna inandırılması bu döngülerin ve izole adaların devamlılığına bizi alıştırmak için gerekli mi? Sahi kimin hayali? Peki kim sevdiği kişiye bu kadar iş (labour) yükler?
Ardından karakterimize başka sesler katılıyor. Bu sesler genç kadınlara ait. Feminist mücadelede genç kadınların önemini ve etkisini gözler önüne seriyor. Diğer yandan belki de en güçlü seslerin genç kadınlardan çıktığını da anlatıyor bize. Karakterimizin sesine başka seslerin de katılmasıyla aynı sözlere sahip olan nakaratı daha güçlü hissediyoruz.
Karakterimiz, sonrasında masadaki narı parçalıyor.Narı yerken adamın suratına sırıtarak bakıyor. Narın neyi sembolize ettiğini hatırlayalım. Adam ise en başta onu ciddiye almıyor. O da karakterimize sırıtıyor. Sonrasında karakterimiz şarkı sözlerini söylemeye devam ediyor ve adam karakterimizin ciddi olduğunu anlıyor. Ardından “labour (iş)’’ kelimesinin yankısını duyuyor, aynı anda adamın karşısındaki sandalyenin boş olduğunu görüyoruz. Karakterimizin, bu sefer eşinden herhangi bir izin beklemeden onu bırakıp gittiğini anlıyoruz. Kendisine başka seslerin katılmasıyla güçleniyor ve adayı terk ediyor. Böylece şarkı da klip de karakterimizin adadaki hayatı da sona eriyor.
KAYNAKÇA
https://unveilgenius.com/artist/paris-paloma
Paris Paloma Türkçe Çeviri – Çevirmen: Gizem Kurt
https://wannart.com/icerik/32398-hades-ve-persephonenin-hikayesi
AYSUN AYAN