BELKİ DE DÜŞ DEĞİL GERÇEK - PINAR ÇEKİRGE, DİLEK TÜRKER'İ VE "SARAH BERNHARDT - BU BİR EFSANE" OYUNUNU YAZDI
"Ah Pitou, şunu hemen yazın; Yeryüzündeki öteki insanlar için ben artık ezilmiş, bir kertenkeleyim..."
John Murell’in yazıp Esin Talu Çelikkan'ın dilimize çevirdiği, Hakan Altıner’in yönettiği "Sarah Bernhardt / Bu Bir Efsane" (Memoire) adlı oyunun kostüm ve dekor tasarımı Sadık Kızılağaç’a ait. Eserin dekor tasarımına, R. Onur Duru ve Mısra Candanadam tarafından Video Mapping tekniği ile hazırlanan görsel çalışmalar da eşlik ediyor...
1922 yazı… Sarah Bernhardt, sekreteri Pitou ile yazmaya çalıştığı otobiyografisinin hayali ikinci cildini tartışmakta...
Belki de sadece kendine bir şeyler soruyordu ünlü aktris. Belki de sadece kendine cevaplar veriyordu. Nice hayal kırıklıklarından çıkıp gelmişti çünkü. Yalnızlığın zemberekleri çoktan usul usul boşalıp çarkı çevirmeye başlamıştı bile.
Sarah Bernhardt'ın son aylarıydı... keskin ödeşmeler, ertelenmiş duygular yakasına yapışmıştı.
Sahnede onu görünce bir an gözlerime inanamadım. Karşımda Sarah Bernhardt vardı.
Dilek Türker… Şimdi düşünüyorum da o olmasa Roza Luxemburg, Nakşıdil Sultan, Halide, Latife, Türkan'ı bunca hatırlar mıydık?
Dilek Türker'in patetik biçimde gerçekleştirdiği bu biyografik piyeslerden oldum olası çok etkilendiğimi itiraf etmek isterim. Yaşar kıldığı her karaktere üst düzeydeki yorumculuğu ve virtüözlüğünü katarak büyük başarılara imza attı ve izleyicisini her defasında fethetti.
Sahnede canlandırdığı kimliğe dönüştü. Sarah Bernhardt da Dilek Türker'dir, Latife Hanım da. Türkan Saylan da Dilek Türker’dir, Rosella Galante de Onbaşı Halide de… Dilek Türker nefesini kattığı her karakterle yaşam arasında, geçmiş, bugün, gelecek arasında güçlü bağlar, duygusal özdeşimler kurabilen bir oyuncudur ve hangi rolde olursa olsun, bir an bile kendinden vazgeçmez.
İzleyicinin belleğine yerleştirir oyunculuğunu... bizi asla terk etmeyecek kahramanlar yaratır. Her perde kapanışında erişilmez zaferini taçlandıran alkışlarla yeniden, yeniden doğar.
Salondaki tüm izleyicilerin gizli bir komut almışçasına bir anda ayağa kalkıp alkışlaması... selama, defalarca selama çağrılması… Perde açılıp kapandıkça şiddeti daha da artan alkışlar…
O anlarda tiyatro oyuncusu olduğuna, göze aldığı tüm o zorluklara şükreder Dilek Türker. Kanını, canını, yaşamını uğruna bedel ettiği tiyatro için yaşlar belirir gözlerinde. Tiyatro onun için bitmeyen bir yolculuktur... hayattır.
Yaşamı, olayları, duyguları, ruh bozgunlarını, yakın/uzak hatıraları temize çektiği yer, her zaman sahneydi çünkü. Sahnesiydi. Tiyatroya dair mücadelenin simge isimlerinden biriydi o. Başını hep dimdik, alnını pak tuttu. Örnek oluşturdu mücadelesiyle. Doğru bildiğinde direndi. Büyük borçlar da ödedi kuşkusuz. Hayır, hiç pişmanlık duymadı. Sadece tiyatro, dedi. Diyebildi. Her role hayat, her repliğe can kattı. Sonsuzlukla hiçliğin kesişme noktasına taşıdı duyguları…
Ve Dilek Türker tiyatrosunun tek sponsoru oldu hep. Bu nedenle Dilek Türker bir Don Quijote aslında.
"Dur! Şimdi, şimdi! evet!
Annem gerçekten acı çekiyordu, gerçekten ama sadece Jeanne için, sadece Jeanne için. Bana Jeanne, ‘Sarah, gözlerimin arkasında atlı karıncalar dönüyor’ dediğinde sarhoş olduğunu anlardım.
‘Kız kardeşin, sen onu turnelere, o abuk sabuk tiyatrolarla New York’a ve bilmem hangi cehenneme götürmeden önce içmezdi.’ Doğru! Ama onu götürmeyi reddettiğimde kıyameti koparmıştı. Onu seyirciden kıskandığımı söylemişti, benden genç ve güzel olduğu için, sonunda ona ikinci derece roller vermeyi kabul ettim. Ona peruklar ve elbiseler verdim, uykusuz gözlerini dinlendirmeyi, solgun yüzüne makyaj yapmayı öğrettim. Ama ben ona içki içmeyi öğretmedim, hiçbir zaman! Belki göz yumdum, evet, belki. Neden? Bilmiyorum. Hiç şüphesiz içten içe ondan nefret ettiğim için. En güzel giysiler, en güzel tatiller onun içindi. Daha küçükken yüzünü sütle yıkarlardı. Bütün fırsatlar ona tanındı. Ama ben konservatuara girebilmek için ve orada tutunabilmek için canımı dişime taktım. Gülüşmeler hala kulaklarımda, yüzüm hep alay konusu oldu. Jeanne’ın burnu buruna, ağzı ağıza benziyordu. Saçları vardı saça benzeyen. Benim sadece gözlerim vardı. Gerisini yaratmam gerekti. Halk güzelliği sever, halk güzelliği ister. Zekayı da ister ama asıl güzelliği. Halk inci gibi diş ister. Halk görür ve ister! Her şeyi! Koskoca bir ağzı vardır halkın, doymak bilmeyen. İşte, ben ona istediği her şeyi verdim, her şeyi, değil mi anne? Değil mi Pitou?"
Ve gelelim, Dilek Türker'in Tayfun Yılmaz ile oynadığı “Sarah Bernhardt / Bu Bir Efsane" oyununa.
Hakan Altıner'in kusursuz rejisi eser ve oyuncuyla öylesine ustaca bütünleşmiş ki, her sahne Sarah Bernhardt'ın melodramatik dünyasını en etkileyici biçimde sunuyor.
Öncelikle belirtmeliyim, Dilek Türker, Sarah Bernhardt rolünde, benzersiz sahne karizmasıyla yine her harfin, her duygunun, her es’in hakkını veriyor ve bir defa daha “gerçek bir sanat olayı”na imza atarak, kim bilir kaçıncı kez tiyatro tarihine geçiyor. Sahne başarılarına bir başarı daha ekliyor. Bir diğer ifadeyle, Dilek Türker, sahne üstü kişiliğini bu eserde bir kez daha sergiliyor.
"Ayrıca bu kadar alıngan olmayın Pitou. Bana denizdeki hayvancıkları anımsatıyorsunuz. Hani sinir sistemleri olmadığı halde, dokunduğunuzda kıvrım kıvrım kıvranan o yaratıkları..."
Tayfun Yılmaz yine farklı tipler yaratıyor, duygudan duyguya, zamandan zamana geçiyor ustalıkla. Erol Keskin'den sonra Georges Pitou olarak, ölçülü oyunculuğu, gözlemciliği, rolüne kattığı duyarlılıkla övgüyü fazlasıyla hak ediyor.
"Ben aşktan değil, işten söz ediyorum Madam Bernhardt. Bu boktan yerde bulunuşumuzun tek nedeni hakkında konuşuyorum. Kocanızın varlığı her geçen gün başarımızı yani paramızı tehlikeye sokuyor. İnsan olarak kusurlarından söz etmiyorum. Bunlarla kaybedecek vaktim yok. Benim sözünü ettiğim sahnedeki unutkanlıkları, tek kelimesini bile tam hatırlayamadığı rolü!.. Bunun nedeni eğitim eksikliğinden mi yoksa uyuşturucu düşkünlüğünden mi bilemiyorum. Ne zaman başladı bu morfin alışkanlığı?"
Tiyatro Ayna'nın yapımcılığını üstlendiği "Bu Bir Efsane / Sarah Bernhardt" gerçek tiyatroyu özleyenler için...
Dilek Türker / Tiyatro Ayna, Fikirtepe Lions Kulübü koordinatörlüğünde, Kasım’dan itibaren “1 BİLET KENDİNE 1 BİLET ÖĞRETMENE” sloganı ile öğretmelerimizi sanatla buluşturmayı amaçlayan projesini başlatıyor.
“Bu Bir Efsane / Sarah Bernhardt” oyunu için aldığınız ikinci bileti bir öğretmene hediye ederek bu projenin bir parçası ve destekçisi olabilirsiniz.
"Bu Bir Efsane / Sarah Bernhardt” oyunu 11 Kasım Pazartesi akşamı 20:30’da Atatürk Kültür Merkezi’nde izleyicisi ile buluşacak.
PINAR ÇEKİRGE