AİLE TRAJEDİSİ İLE AİLE SAADETİ ARASINDAKİ OYUN “MÜMKÜN DÜNYALAR” - GÖKÇE ÖZDEMİR
Asmalı Sahne tarafından sahneye konulan, Ülkü Oktay’ın kaleme aldığı, yönetmenliğini Petek Kırboğa’nın üstlendiği “Mümkün Dünyalar” oyunu Asmalı Sahne’nin düzenlemiş olduğu İkinci Kadın Yüzler Festivali kapsamında bir kez daha üstelik festivalin kapanış gününde seyirciyle buluştu.
Mümkün Dünyalar oyunu yetiştiğimiz ailenin, geçmişimizin ve travmalarımızın bizi bugünkü halimize nasıl hazırladığını oldukça yoğun duygularla, biraz sert ve gerçekçi bir şekilde anlatıyor. Baştan belirtmek isterim ki; herkesin kendinden, kendi hikâyesinden, tanıdığı insanlardan, bildiği duygulardan mutlaka bir şeyler bulabileceği, kendi sorgulama ve hesaplaşmalarını istemsizce yapacağı, bizden, ailemizden bir hikâye Mümkün Dünyalar.
O halde başlayalım…
Modern dönemde bile dışarıdan oldukça saygı uyandıran görünümüne rağmen kadınların söz hakkının olmadığı, fikirlerinin değer görmediği, önemli olanın erkeğin üstünlüğü ve onun imajının olduğu düşüncesine sahip "PRENS"ler görüyoruz.
Bu oyunda da ailesi tarafından prens olarak yetiştirilmiş, kendisinden ve onun isteklerinden, duygularından başka hiçbir şeyin önemli olmadığını, Hakan karakteri masaya ilk gelişinden itibaren hissettirmeyi başarıyor. Dolayısıyla Hakan karakteriyle ilgili olarak ilk göze çarpan şey Cem Gürleyen’in oyunculuğu oluyor. Yaptığı her olumsuz tavır seyirciyi sinirlendirebiliyor, gerçekmiş gibi içten içe söylenebiliyorsunuz. Anti kahraman veya kötü karakterlerde en önemli nokta, seyirciye bu “kötü”lüğün geçmesi olabilir. Tam olarak kötü karakter sayılır mı bilmiyorum fakat sergilediği kişilik özellikleri nedeniyle insanı çileden çıkarmayı başaran bir performans sergiledi Cem Bey. Alkışı hak ediyor. Ayrıca anti karakter olarak savurduğu yargıları için de itiraf etmek gerekir ki; belki de görmek istemediğimiz ama hemen hemen hepimizde var olan çok tanıdık düşünceleri de yansıtan bir karakter izledik. Hakan’ın tabiriyle; kir-toz içindeki birini kimse hayatına almak istemiyor. Değil mi?
Prens konusuna geri dönecek olursak; birçoğumuz kendi hayatımızdan biliriz ki bu prenslerin bir de seçtikleri prensesleri vardır ki tümüyle, her yönüyle prensimize layık olmalıdır fakat Hakan'ın hikâyedeki prensesi Nihal’in aslında bu tanıma pek uygun olmadığını -öncesinde sinyalini alıyor olsak da- hikâyenin devamında anlıyoruz.
Nihal kendini yetiştirmiş, kariyerinde başarılı, iyi bir evlilik yapmış ve toplumun neredeyse dayattığı tüm niteliklere sahip bir genç kadın.
Annesinin aniden gelişiyle Nihal'in daha gerçekçi duygularıyla daha samimi bir halini görüyoruz.
Anne-kız ilişkisinin kavgalarını, inatlaşmalarını ve bu zıtlıklara rağmen sevgilerini kısacası tüm yoğunluğunu gördüğümüz bu sahneler oyunun en vurucu sahneleriydi diyebiliriz.
Annesinin karşısında toplumun dayattığı tüm o maskeleri bırakıp büyüyememiş küçük bir kız çocuğunu ve devamında çeşitli sorgulamalarla kendini bulmayı başaran bir genç kadını izlemek oldukça keyifliydi. Aynı zamanda kendi geçmiş hikayesiyle barışmaya olan cesareti de ilham vericiydi.
Meliha karakteriyle de birçok farklı duyguyu aynı anda hissettiğimi söyleyebilirim. Belki biraz öfke, öfkeden daha fazla üzüntü, üzüntüyle beraber hissedilen sevince dair sorgulamalar… Ama en çok Meliha’nın hem bir anne hem de bir kadın olarak nefret ve öfkeden arınma, pozitif kalabilme gücüne hayranlık hissettim.
Hayatın akışı içerisinde mümkün olamayacağını düşündüğümüz, belki de düşünmek istemeyeceğimiz olaylardan ve bu olaylar karşısında yaptığı hatalardan kendini bu denli güçlü çıkarmayı başarmış bir kadın için hissettiğim en yüksek duygu hayranlıktı tartışmasız.
Nihal’i canlandıran Kardelen Hacıoğlu ve annesi Meliha’yı oynayan Gül Gülsün Yıldız, oyunculuklarıyla büyük alkış hak ediyor. Trajedi – Dram türünde olan oyunda tüm oyuncular anlık duyguları, duygu geçişlerini çok iyi yansıttı. Karakterlerle birlikte seyircilerin de gözleri doldu.
Ayrıca anne-kız arasında yaşanan bu trajediye rağmen oyunun temposu oldukça dengeliydi, mizahın da dozunda kullanılmasının seyir keyfini artırmasının yanı sıra seyircinin oyunda kalmasını da sağladı.
Restoranda garsonu canlandıran oyuncu Ecem İşcan’ın sahnelerinde geçen diyaloglar da gayet keyifliydi, özellikle mimikleriyle hikayedeki ailenin kendi iç dünyalarının dışında nasıl göründüğünün de ipuçlarını seyirciye sundu.
Sözün kısası; kurgusu, hikayesi ve oyuncuların performansı oldukça başarılıydı. Herkese tavsiye ederiz.
KÜNYE
Prodüksiyon : Asmalı Sahne
Yazar : Ülkü Oktay
Yönetmen : Petek Kırboğa
Oynayanlar : Kardelen Hacıoğlı, Gül Gülsün Yıldız, Cem Gürleyen, Seda İnangu, Ecem İşcan
Yönetmen Yardımcısı : Derman Susam, İncilay Şengüller, Eren Süloğlu
Dramaturg : Kumru Yaren Cengiz
Işık Tasarım : İlker Toğay
Müzik : Merve Bolulu